YUKARI

Sürdürülebilir Yaşam

Yazar: Kenan Kuri | Eklenme Tarihi: 26 Mayıs 2010

Yaylamın Kan(ser) Damarları

  • Samsun-Sarp Sahil Yolu’ndan sonra “Yaylalar Arası Yol Ağı Projesi” ile Doğu Karadeniz yeni bir çevre kıyımıyla karşı karşıya. Ordu’dan başlayarak Giresun, Trabzon, Gümüşhane’nin kuzeyi, Rize ve Artvin yaylalarını birbirine bağlayacak yaylalar arası yol ağının bölgenin doğal yapısını ve yaban hayatı olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmaz görünüyor.

    Oysa ki Harşit Vadisi’nden başlayarak Gürcistan’a kadar devam eden ve “Aşağı Kafkasya Bölgesi” olarak da anılan Doğu Karadeniz koridoru; biyolojik çeşitlilik açısından Dünya’daki koruma öncelikli 34 sıcak noktadan biri. Bölgenin kendine özgü jeolojik, jeomorfolojik ve iklimsel özellikleri, sahip olduğu olağanüstü zengin biyolojik çeşitliliğin temel nedenlerini oluşturuyor*. Özellikle de doğal yaşlı ormanlar ile birçok kritik ekosistemin bulunduğu Trabzon - Artvin arasındaki yüksek dağ ekosistemleri önemli doğal kaynaklar arasında yer alıyor.

    Ekolojik olarak bu kadar önemli Doğu Karadeniz Bölgesi’nde çoğunlukla köy insanlarının yazlak olarak kullandıkları çok sayıda yayla bulunuyor. Geçmişte patikalardan atlarla kağnılarla tırmanarak ulaşılan yaylaların birçoğunda bugün “yol hizmeti” var. Bunun sonucunda da bölge insanının kültüründe köklü bir yere sahip olan ‘yayla göçleri’ unutulan gelenekler arasına karıştı.

    Tarihe karışan bir gelenek: Yayla göçleri
    Bir şölen havasında gerçekleşen yayla göçleri Mayıs ortasından sonra ve Haziran ayında yapılırdı. Karların erimesiyle birlikte köylüler yaylaya göç gününü kararlaştırır, hazırlıklara başlarlardı. Hayvanların yemleri, yaylada ısınmak için yakacak temin edilir, göç gününün arifesinde gerekli kap kacak paketlenir, hazırlıklar tekrar tekrar kontrol edilirdi. Ertesi sabah erkenden başlayan hareketlilik, denklerin tutulmasıyla yerini heyecanlı bir tırmanışa bırakırdı. Atını, katırını, kağnısını yükleyen, çıngırak ve püsküllerle süslediği hayvanlarını önüne katarak yayla yoluna koyulurdu. Yaşlısından çocuğuna varana kadar herkes bu günü büyük bir heyecanla beklerdi. Kimi yerde 5-10 km’lik, kimi yerde 20 km’yi aşan yayla yolculuklarında bayramlık elbiselerini giymiş, allı pullu genç kızların hep bir ağızdan söyledikleri türkülere, özene bezene süslenmiş ineklerin, koyunların, kuzuların zil sesleri eşlik ederdi. Saatler süren tırmanışın ardından varılan yaylalar uzun kış aylarından sonra, kuzusunu arayan koyunların melemeleri, ineklerin sevinçli böğürtüleri, at kişnemeleri, çobanın yanık kaval sesi ile şenlenirdi.

    Bu, kışın sıkıcı günlerinden kurtulan insanımızın doğa ile, sevgilisi ile kucaklaşması idi. Yani yapılan bir özleme yolculuktu. Şimdilerde göçlerin şekli de, amacı da, yönü de değişti. Sonunda ayrılık olan, hüzün olan, gariplik olan umuda göçler başladı.

  • Sonbahar aylarında soğukların bastırmasıyla birlikte bu defa yaylalardan köylere dönüş hazırlıkları başlar, bereket dolu yükler hazırlanırdı. Yaylada yapılan yağlar, lorlar, peynirler atlara, katırlara yüklenir, göç için süslenmiş büyükbaş hayvanlar, ''yoşa'' denilen boya ile sırtlarından boyalanarak süslenen koyunlar köye inen patikalarda uzun konvoylar oluştururdu.

    Her ne kadar bu şaşalı yayla göçleri geçmişte kalmışsa da bugün hala devam eden alışkanlıklar var. Bunlardan belki de en önemlisi, köylüsü ile kentlisini aynı alanda toplayan ve eğlendiren yayla şenlikleridir. Yaz ortalarından itibaren başlayan şenliklere sadece yurt içinde değil yurtdışında yaşayan Karadenizliler de katılıyor. Geçmişte davul zurna, kemençe veya kavalla çalınan ‘Yol Havası’yla yürüyerek varılan şenlik alanına bugün motorlu taşıtlarla gidiliyor.

    Yaylamın yolları asfalt
    İyi niyetli fakat bilinçsiz kasaba politikacıları ve devlet adamlarının kişisel hırslarıyla hemen her yaylaya götürülen yollar sayesinde günümüzde yayla göçleri artık motorlu taşıtlarla yapılıyor. Yollar sadece geleneksel tarzdaki yayla göçünü bitirmekle kalmıyor; sosyal, kültürel ve çevresel açıdan da birçok olumsuzluğa neden oluyor.

    Yayla yolları insanların her alana kolayca ulaşmasını sağlıyor. Doğal peyzajı ve temiz havası nedeniyle rağbet gören yaylalarda geleneksel mimariden uzak inşa edilen yazlık konutlar her yanı betonlaştırıyor. Yüksek dağ ekosistemleri, turizm gibi amaç dışı kullanımlar nedeniyle tahrip ediliyor. Kolay ulaşıma bağlı olarak doğan aşırı insan hareketi sonucunda doğal olmayan kirleticiler orman içlerini, meraları, akarsuları ve gölleri ileri düzeyde etkiliyor. Sonuç olarak, bölgede günden güne artan kontrolsüz insan hareketi, doğa koruma açısından hassas alanlar ve türler üzerinde baskıya yol açıyor, yaban hayatın yaşam alanlarını daraltıyor. Ayrıca, bir kontrol mekanizmasının olmaması önemli ve endemik bitki türlerinin toplanarak yasadışı yollarla yurtdışına çıkarılmasına yol açıyor. Kaçak avcılık aldı başını gidiyor. Bir bilim insanımız bu konudaki sitemini şöyle dile getiriyor:

    “Yaylalarımız?! Hemen her birine mümkün olan her taraftan yollar yaptık, yapıyoruz! Elektrik götürdük; yetmedi, beton binalar dikmeye başladık ve devam ediyoruz. Hele o yayla çimenleri!? İneklerimizin otladığı, koyun ve kuzularımızın yayıldığı, kızlarımızın gelip oturduğu; hani türkümüz öyle diyordu ya “Yaylanın çimenine gelir oturur kızlar, bilmeyen de zanneder, gökten indi yıldızlar…” Kızlarımız belki hâlâ yıldızlar gibi ama çimenlerimiz artık o çimenler değil. Yaylanın ne anlam geldiğini bilmeyenler yayla çimenlerimizi de esir aldılar! İçindekini içip tükettikten sonra dışını nişangâh diye kurşunlayıp kırdıkları rakı ve bira şişelerinin cam parçaları artık, o çimenlerde otlamaya çalışan hayvanlarımızın yutaklarını ve çıplak ayak koşma hürriyetini kullanmak isteyen çocuklarımızın ayaklarını parçalamakta...”.

  • Ardından da bölgedeki kaçak avcılığa atıfta bulunuyor; “Uçana kaçana doğrultulan namluların telef ettiği suçsuz canlar. Tanrı yaratıkları, “Yaratılmışı hoş gördük, Yaratan’dan ötürü” diyen Yunus’un ülkesinde katledilmekte; “İnsan” denen yaratıklar tarafından!” **.

    Genç ozan Cem Tarım’ın “Yoruldum” adlı türküsünde dile getirdiği “Karadeniz dağları, geçit vermez yolları” eskide kaldı***. Birçoğu henüz stabilize de olsa yollar Karadeniz dağlarının hemen her yerine geçit veriyor ve bunun sonucunda yaşanan olumsuzluklar ortada. Hal böyle iken “Yaylalar Arası Yol Ağı Projesi” bir kez daha düşünülmesi gereken önemli bir konu olarak karşımızda duruyor.

    Sonsöz olarak KarDoğa Federasyonu Başkanı Hakan Adanır’a kulak verelim:
    “Atlarının nal izlerini doğaya bırakan atalarımız bilemezdi ki bu izlerin ne büyük bir felakete neden olacağını. O nal izleri otomobili yaratan insanlıkla birlikte genişledi. Önce stabilize sonra asfalt oldu. Atlardan iz kalmadı. Önce elmanın kabuğunu soyar gibi dağları dolaşan yollarla bitki örtüsünü soyduk doğadan. Sonra bu yollar da yetmedi bizlere.

    Ben bildim bileli bu bölgenin gündeminde yayla yolları var. Neredeyse yaylaların tamamına yollar açılmış durumda. Bazı yayla yollarının kalitesi şehirlerde bile yok. Şimdi tam kıyı ile yayla arasındaki yollar tamamlanmışken yeni bir yol macerası başlatıyoruz. Yaylaları birbirine bağlayalım diyor hükümet. Hiç kıyıya inmeden yaylaları dolaşmak için yeni bir güzergah çiziyor. Otoban standardında olduğu söylenen yol ile turizmin gelişmesi bekleniyor.

    Bugün Karadeniz büyük bir doğa ve kültür katliamının eşiğinde. Kıyıdan geçen yola sahil yolu dedik ama sahil kalmadı. Yayla yollarıyla da yayla kalmayacak. Otobanların kestiği habitatlar Karadeniz’in zaten kırılganlığı artmış ekosistemi üzerine büyük bir yük getirecek. Küçük Köydes yollarının bile bu coğrafyada neler yaptığını bilirken bu büyüklükte bir yol inşaatının nelere yol açabileceğini kestirebiliyoruz.

  • Karadeniz, sahil ve yayla yolu arasında kalmış iki ağaçlık bir “doğakondu” gibi bırakılmak isteniyor. Karadeniz’in tüm güzelliklerinin adına yol kelimesi eklenip ihale ediliyor. Karadeniz deniz ulaşımı istiyor, Karadeniz kesintisiz hızlı tren istiyor, Karadeniz zorlu geçitleri için tüneller istiyor, Karadeniz yeni havaalanı istiyor. Ama şaka yaparmış gibi yaylalarımıza otoban teklifi geliyor.

    Bazı siyasetçilerimiz bunun bir otoban olmadığını söylüyor tabi ki, ama biz de Karadeniz yolunun nasıl iyileştirme projesi olarak başlayıp koyların üzerinden geçen duble yola dönüştüğünü biliyoruz.

    Karadeniz yayla turizminin böyle bir yola ihtiyacı yok. Karadeniz’in yosun kokulu suyundan yeni çıkmış, HES’ler için derelerimize dalan kepçeler, katlettiği derelerimizden sonra, şimdi de ormanlardaki ağaçlarımızın üzerine gönderilmek isteniyor.
    Karadeniz’e kaşıkla verip kepçeyle almaktan vazgeçin lütfen!”

    (*) WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) “Doğu Karadeniz Çevre Düzeni Planı İçin Öneriler”, 2007
    (**) Sadıklar M. B., “Çevre ve Sorunları” 5 Haziran, T.C. Trabzon Valiliği, 2007
    (***) Cem Tarım, “Lodos” Kalan Müzik, 2010

    Fotoğraf: www.karalahana.com

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu