YUKARI

Ekosistemler

Yazar: Güven Eken | Eklenme Tarihi: 26 Nisan 2007

Türkiye'nin Doğal Yaşam Alanları

  • Bozkırlar Türkiye'nin bugünkü suretinde en çok yer kaplayan doğal yaşam ortamları. Doğanın en çok övündüğü, yaşamı en zor koşullarda mümkün kıldığı, insanlarınsa utandığı yüzü Anadolu'nun. Sanılanın tam terine, Türkiye bozkırları pek çok nadir canlı türüne ev sahipliği yapmakta.

    Türkiye'de en çok bitki türünü barındıran doğal yaşam ortamı yine bozkırlar. Orta Anadolu'nun en iç kesimleri, Güneydoğu Anadolu ve Iğdır bölgesi Türkiye'nin doğal bozkır alanları. Diğer alanlar insan eliyle ormanların tahribi ve ardından otlatma baskısının oluşmasıyla bozkıra dönüşmüş.

    Orta Anadolu'da Tuz Gölü Havzası'nda çoğu buradaki tuzcul bozkırlarda yetişen ve dünyanın başka bir bölgesinde bulunmayan nadir bitkiler yaşamakta. Sadece Konya Hodulbaba Dağı'nda kalmış olan Anadolu yabankoyunu (Ovis orientalis anatolica) Orta Anadolu dağ bozkırlarının en önemli türlerinden biri. Güneydoğu'da ise Anadolu'nun başka hiçbir yerinde göremediğimiz pek çok Afrika ve Ortadoğu kökenli canlı yaşıyor. Yok olma noktasına gelmiş olan ceylan (Gazella subgutturosa) ve çizgili sırtlan (Hyaena hyaena), dev bir ketenkele türü olan çöl varanı (Varanus griseus) ve yediğimiz buğdayın ataları olan yabani buğday ırkları bu bölgenin Türkiye mozaiğine koyduğu taşlardan sadece birkaç tanesi. Diğer yandan, Iğdır Ovası bazı çöl türlerinin Türkiye'de yayılış gösterdiği tek alan olma özelliğine sahip.

    Ormanlar sadece ekonomik ve peyzaj değerleri açısından değil, biyolojik çeşitlilik açısından da çok önemli bir yer tutuyorlar Anadolu sahnesinde. Neredeyse her bir orman parçası kendine has bir canlı kompozisyonuna sahip. Bunun temel nedeni Türkiye'nin farklı bitki coğrafyalarının etkisi olması ve tarih boyunca bu coğrafyalar arasında yaşanmış olan göçler. Anadolu'daki mikroklimatik zenginliği en iyi şekilde yansıtan ve çok görkemli relikt topluluklar oluşturan doğal yaşam ortamları yine ormanlar.

    Türkiye ormanlarını üç ana bitki coğrafyasının sınırlarını dikkate alarak sınıflandırmak mümkün. Avrupa-Sibirya bölgesinde, yani Karadeniz ve Kuzey Trakya'da, yaprak döken ağaçların bol sayılarda gözüktüğü nemli orman tipini görüyoruz. Kayın, göknar ve doğuda ladin, bu coğrafyanın önemli ağaç türlerinden. Tuz Gölü etfrafında çok kurak koşullarda büyüyen tuzcul bozkırların birkaç yüz kilometre kuzeydoğusunda, yani Doğu Karadeniz Dağları'nda, Avrupa-Sibirya bitki coğrafyasının bir parçası olan ılıman kuşak yağmur ormanları uzanmakta. Ormangülü (Rhododendron sp.), karaca (Capreolus capreolus), kara ağaçkakan (Dryocopus martius) bu bölgedeki orman dokusuyla sıkı bir ilişki içinde bulunan pek çok canlı türünden sadece birkaç tanesi.

  • Doğu ve Orta Anadolu'da ise çoğunlukla meşenin baskın olduğu İran-Turan bitki coğrafyası kökenli kuru orman dokusu uzanmakta. Bu bölgenin kuzeyindeki orman-bozkır geçiş kuşağında uygun mikroklimatik koşulların hüküm sürdüğü yerlerde karaçam ve sarıçamın baskın olduğu alanlara rastlamak da mümkün. Geçiş kuşağında yer alan ormanlar kara akbaba (Aegypius monachus) gibi büyük yırtıcı kuşlar başta olmak üzere pek çok nadir türe ev sahipliği yapmakta.

    Akdeniz bitki coğrafyası kökenli Akdeniz ve Ege ormanlarında ise daha çok iğneyapraklı türler baskın. Kızılçam özellikle alçak bölgelerde yaygın iken, Toroslar'ın yükseklerinde Toros göknarı ve sedir ağaçlarının yoğunlaştığını görüyoruz. Ege'de yüksekliğin 1500 metreyi geçtiği yerlerde ise karaçamın topluluklar oluşturduğunu görüyoruz. Sığla ağacı (Liquidambar orientalis) ve yok olmak üzere olan alageyik (Cervus dama) bu bölgedeki orman dokusuna özgü bazı canlı türleri. Küçük sıvacıkuşu (Sitta krueperi) adlı bir türün dünya dağılışının büyük bir bölümü bu bölgedeki doğal yaşlı iğneyapraklı ormanlar ile sınırlı.

    Yüksek dağlar derin nehir vadileri ile birlikte endemik bitkilerin ve relikt canlıların en sık görüldüğü doğal yaşam ortamı. Pek çok bitki ve hayvan türü Anadolu'daki dağların yükseklerini kaplayan alpin dokuya uyum göstermiş durumda. Toros kurbağası (Rana holtzi) ve kayauyuru (Dryomis laniger) adlı bir memeli türü sadece Bolkar Dağları gibi Türkiye'deki yüksek dağlarda yaşayan yüzlerce canlı türüne birer örnek. Çengelboynuzlu dağkeçisi (Rupicapra rupicapra), urkeklik (Tetraogallus caspius) ve huş tavuğu (Tetrao mlokosiewiczi) dağılışları Türkiye sınırlarını aşan diğer yüksek dağ türlerinden.

    Maki ise Akdeniz bitki coğrafyasının hüküm sürdüğü bölgelere özgü bir doğal yaşam ortamı. Aşırı kuraklık, yangın veya otlatma gibi nedenlerle kızılçam dokusunun kaybolduğu veya hiç yetişemediği alanları kaplayan çalı formundaki her dem yeşil bitkilerden oluşuyor. Maki, canlı çeşitliliği açısından çok zengin bir oluşum. Sadece makiye özgü pek çok canlı türünün bulunması, bu doğal yaşam ortamının her zaman var olmuş olduğunu kanıtlıyor. Aslında maki, yeryüzündeki en nadir doğal yaşam ortamlarından biri. Kuzey ve güney yarımkürede, Akdeniz enlemlerine ve iklimine sahip olan 5 kopuk leke halinde dağılmış durumda: Orta Şili, Güney Afrika'nın güney ucu, Avustralya'nın güneyi, Türkiye'nin de bulunduğu Akdeniz Havzası ve Kaliforniya. Türkiye makileri Akdeniz'e endemik olan pek çok canlıya ev sahipliği yapıyor.

  • Makini kuzeyli akrabası olan fundalıklar ise Türkiye'de en kısıtlı dağılışa sahip doğal yaşam ortamı. Geniş anlamda fundalık kelimesi ile zaman zaman çalı formundaki farklı bitki toplulukları ifade edilse de burada bahsedilen, süpürgeotu (Erica sp.) adlı bir bitkinin baskın olduğu kendine has bir oluşum. Fundalıklar Türkiye'de hemen sadece İstanbul sınırları içinde bulunuyor ve burada da Akdeniz ile Avrupa-Sibirya bitki coğrafyalarının birbirlerine yaklaştıkları sınır hattı boyunca yayılıyorlar. Türkiye dışında sadece Güney Afrika'da ve Batı Avrupa'nın Atlas Okyanusu'na bakan bölgelerinde uzanan fundalıklar, süpürgeotlarının çiçek açmasıyla sonbaharda pembe/mor bir renge bürünmekte. İstanbul fundalıklarına özgü çok sayıda bitki türü yaşamakta.

    Göller açısından Anadolu dünyanın en şanslı bölgelerinden birisi belki de. Özellikle dört yanı dağlarla çevrili kapalı havzaların ortasında suların birikmesiyle oluşan göller, bulundukları bölgenin anakayası ve toprak özelliklerinden etkilendikleri için hemen hepsinin suları ayrı bir özelliğe sahip. Kimi tatlı, kimi tuzlu, kimi sodalı, kimi acı. Bir zamanlar Orta ve Doğu Anadolu'yu kaplayan büyük bir iç gölün kalıntıları özelliğini taşıyan bu göllerde izole olan sucul canlı toplulukları zamanla birbirinden farklı türlere dönüşmüşler. Anadolu bozkırının ortasında uzanan büyüklü küçüklü göllerin önemli bir kısmı dünyanın en nadir balık türlerine ev sahipliği yapmakta. Örneğin Tuz Gölü ve etrafındaki uydu göller gerçek bir iç delta özelliğinde. Türkiye'deki en büyük ve kendine has sulak alan yapısı olan Tuz Gölü Havzası sadece kendine sakladığı çok sayıda endemik türe sahip. Diğer yandan, Türkiye gölleri su kuşları için de yaşamsal bir önem taşıyor.

    Akarsular tüm bu doğal yaşam ortamlarını birbirine bağlayıp tek bir organizmanın parçaları haline getiren ve bunu yaparken de yepyeni yaşam alanları yaratan çok hassas oluşumlar. Akarken oluşturdukları vadiler, mağaralar, adacıklar ve taşkın ovaları kimi zaman canlıların yayılabilmeleri için bir yol, kimi zaman da sığınmaları için bir barınak işlevi görmüş. Türkiye'deki en büyük nehir sitemini Murat, Fırat ve Dicle nehirleri oluşturmakta. Fırat kaplumbağası (Rafetus euphraticus) gibi Ortadoğu'ya özgü pek çok canlı Anadolu topraklarına bu nehirler sayesinde ulaşabilmiş. Anadolu'daki diğer bazı nehir vadileri fiziksel izolasyon etkisi yaratarak biyolojik çeşitliliğin daha da artmasına neden olmuş.

    Çoruh ve Kelkit vadileri Kardeniz Bölgesi içinde bulunmalarına karşın sahip oldukları ılıman koşullar nedeniyle Akdeniz kökenli bitkilere ev sahipliği yapıyorlar. Nehirlerin oluşturdukları taşkın ovaları ve adacıklar ise özellikle su kuşları açısından büyük öneme sahip. Murat Nehri'nin taşkın düzlükleri bugün hâlâ daha bozulmadan kalabilmiş nehir alanlarından biri. Türkülere konu olan turnanın (Grus grus) ve telli turnanın (Anthropoides virgo) Anadolu'daki varlık sebebi büyük ölçüde işte bu taşkın düzlükleri. Bugün ne yazık ki nehirlerin binlerce yılda oluşturdukları doğal sistemler, sürdürülebilirlikleri tartışma götüren enerji yatırımları uğruna kendi suları altında bırakılıyor. Fırat, bu uğurda neredeyse tamamen kaybedilen bir nehir.

  • Kıyılar karanın sonu ve nehirlerin denize kavuştuğu sınır çizgisi. Bir çizgi olmaktan çok, denizdeki canlılığı karadakine bağlayan çok özel bir yaşam alanı. Hiçbir doğal yaşam ortamının kıyılar kadar çeşitlilik göstermesi olası değil. Kumullar, nehir ağızları, lagünler, kayalık adacıklar, denize dik yarlar, mağaralar, düz delta adacıkları, kumulların ardında uzanan subasar ormanları hep kıyı çizgisi boyunca gödüğümüz ve her biri başka başka canlı topluluklarını barındıran çok hassas oluşumlar. Akdeniz foku (Monachus moncahus), yeşil denizkamplumbağası (Chelonia mydas), tepeli karabatak (Phalacrocorax aristotelis) ve denizbörülcesi (Salicornia sp.) Türkiye kıyılarındaki ve denizlerindeki biyolojik çeşitliliği temsil eden türlerden bazıları.

    Tüm bu söylenenler Anadolu'da milyonlarca yıldır oynanan yaşam oyununun sonuçları aslında. Çok farklı yaşamlar sahne almış olduğu için çok fazla söz söylenmiş, çok fazla iz bırakılmış ve çok fazla çeşitlilik üretilmiş. Anadolu'nun adı bile, yani 'ana' ve 'dolu' kelimelerinin yan yana getirilmesi, bu çeşitlilik ve üretimin ne denli üst noktalara ulaştığını kanıtlıyor. Diğer yandan, böyle bir kara parçasını vatan bilen biz Türkiye insanının onun üzerindeki milyonlarca yıllık izleri silebilmek için nasıl da canla başla çalıştığını görmeden yapamıyor insan. Yüreğinde taşıdığı aşkın gücünde zengin, kaderinde ise yoksul mu yoksul bir yalnıza benziyor aslında Anadolu. Binlerce yıl üzerinde yaşayan medeniyetlere zırnık almadan hep vermiş, karşılığında ise hak ettiği değeri hiçbir zaman görememiş bir coğrafya. Her şeye rağmen güzel, her şeye rağmen zengin, her şeye rağmen ana dolu.

    Güven Eken
    Doğa Derneği Genel Müdürü

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu