YUKARI

Ekosistemler

Eklenme Tarihi: 26 Nisan 2007

Türkiye'nin Biyolojik Çeşitliliği

  • Zonguldak'taki tropikal ormanlarda yaşamış canlılar, kömürleşmiş cesetlerinin 200 milyon yıl sonra bir felakete neden olabileceğini hiçbir zaman düşünmediler elbette. Biz bugünün insanları da yaşamımızın veya ölümümüzün tarih içinde ne gibi rastlantılara neden olabileceğini kestiremiyoruz.

    İçinde kaybolarak sahiplendiğimiz hayatlarımız, tarihin büyüklüğü içinde tek bir saniye bile etmiyor aslında. Yine de yaşanmış her hayat enerjisini başkalarına aktararak masanın bütün düzenini değiştiren bir bilardo topu gibi iz bırakıyor dünyanın çehresinde.

    Bugün nereye giderseniz gidin karşınıza çıkacak olan bu esrarengiz çeşitlilik, bundan önce yaşamış canlıların hiç farkında olmadan bıraktığı izlerden başka bir şey değil aslında. Bu, şimdilerde yaşamlarımızı üzerine kazıdığımız Türkiye toprakları için de geçerli. Tarihin bu noktasından geriye dönüp baktığımızda, Türkiye'nin doğasında sıradışı bir çeşitlilik olduğunu ve bunun özünde çok farklı nedenlerin yattığını görüyoruz.

    Anadolu yokken yani günümüzden 200 milyon yıl öncesinde Pangea denen tek bir kıta vardı dünyada. Şimdiki Türkiye toprakları üzerinde tropikal iklim hâkimdi. Karalarda az sayıda türden ilkel canlılar yaşıyordu. Daha sonra, yaklaşık 150 milyon yıl önce, Laurasia ve Gondwanaland adlı iki kıtaya bölünmeye başladı Pangea. Tethys adlı bir deniz bu iki kıtayı birbirinden ayırmaktaydı. Türkiye, şimdiki Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya'yı (Hindistan ile Arap Yarımadası hariç) içine alan Laurasia kıtasının Tethys Denizi'ne bakan güney kıyılarındaydı. Dinozorların yaygın oldukları ve ilk kuşların gözükmeye başladığı zamanlar işte bu döneme karşılık gelmekte.

    Anadolu oluşmaya başladığında yani 65 milyon yıl önce ise kıtalar yavaş yavaş şimdiki konumlarını almaya başladılar. Bu dönemde memeli hayvanlar, çiçekli bitkiler ve böcekler yaygınlaştılar. Mevsimler belirgin olarak ortaya çıktı. Tam bu sıralarda, Afrika kıtası kuzeye doğru kayarak Avrupa ve Asya kıtalarını sıkıştırmaya başladı. Bu nedenle, Alp kıvrımları ve bunların bir parçası olarak da Toros ve Kuzey Anadolu dağları oluştular. Sıkışmanın etkisiyle 1000 metre kadar yükselen Anadolu'nun ortasında bugünkü Orta Anadolu Platosu'nu kaplayan bir iç göl oluştu. İşte Türkiye'nin biyolojik çeşitliliğinin kaderi büyük ölçüde bu dönemlerde yazıldı. Oluşan dağ silsileleri hızla yayılmakta olan çiçekli bitki ve böceklere fiziksel bir engel etkisi yaptı ve bu canlıların topluluklarını birbirinden kopararak farklı türlere dönüşmelerini sağladı. Bugün Türkiye'de karşılaştığımız açıklanması zor bitki çeşitliliğinin altında yatan en temel neden işte 65 milyon yıl önce yaşanmış olan bu yer hareketleri.

    Coğrafyanın gücü canlıların çeşitliliğini derinden etkiledi. Günümüze yaklaşırken, Anadolu coğrafi evrimini biyocoğrafik açıdan çok stratejik bir konumda noktaladı. Coğrafyacılar onu Asya kıtasının bir parçası olarak tanımlasa da Avrupa ve Afrika'ya olan yakınlığı Anadolu'nun en az Asya kadar bu iki kıtanın değerlerini de taşımasına neden oldu. Anadolu, tarihin değişik dönemlerinde her üç kıtada yaşayan canlıların yayılması için köprü görevi de yaptı.

  • Bugün, Avrupalı canlılara daha çok Karadeniz ve Batı Anadolu'da, Afrikalı türlerin topluluklarına Akdeniz Bölgesi'nin sahil şeridi ve Güneydoğu Anadolu'da, Asya kökenli türlere ise Doğu ve Orta Anadolu'da rastlıyoruz. Yine de sonuçta ortaya çıkan biyocoğrafyanın tüm özelliklerini açıklamak için bu sayılanlar yeterli olmuyor. Türkiye'deki canlı topluluklarının şekillenişini tam olarak anlamanın yollarından biri, fiziki coğrafyadan bildiklerimizi bir yana bırakarak alternatif bir coğrafya dalının kurallarını izlemek.

    Bitki Coğrafyası
    Bitki coğrafyasının anlattıkları Türkiye'deki canlıların dağılışlarını anlamamız için önemli ipuçları veriyor. Bitki coğrafyası bitkilerin dünyadaki dağılış biçimleri ile coğrafi özellikler arasındaki ilişkileri araştıran bir bilim dalı. Bu bilim dalına göre dünya 37 ayrı 'flora bölgesine' ayrılmış durumda. İşte bu sınıflandırmaya göre üç farklı bitki coğrafyası bölgesi Türkiye sınırları içinde buluşmakta. Türkiye gibi dünyanın çok küçük bir bölümünü kaplayan bir alanda üç ayrı bölgenin buluşması çok nadiren görülen bir durum.

    Bitkiler besin zincirinin ilk basamağını oluşturduğu ve hayvan türlerinin dağılışı da büyük ölçüde bitkilere bağlı olduğu için bitki coğrafyasından aldığımız bu bilgiler Türkiye'deki hayvanların çeşitliliğini tam olarak kavrayabilmek açısından büyük öneme sahip. Türkiye'de buluşan bitki coğrafyası bölgeleri şunlar: İran-Turan Bölgesi, Akdeniz Bölgesi ve Avrupa-Sibirya bölgesi.

    Bu buluşmanın gerçeğe yansımasını şöyle örnekleyebiliriz:

    Sinop'tan güneye doğru yürümeye koyulan biri, yol boyunca ilk önce Fransa'dan Sibirya'ya kadar uzanan bir coğrafyanın doğal özelliklerini görecektir. Orta Kardeniz'deki dağları aşıp Orta Anadolu düzlüğüne yaklaştıkça üstünde yürüdüğü topraklar İran'ın ve Çin'in manzarasında bir parçaya dönüşecektir. Orta Anadolu düzlüğünü geçip, Toros Dağları'nın kuzey yamaçlarını aştıktan sonra ise İspanya'dan Filistin'e uzanan Akdeniz bitki coğrafyasının topraklarına ayak basmış olacaktır. Başka bir deyişle kahramanımızın rotası, Kuzey Afrika'dan Sibirya'ya ve Çin'e kadar uzanan bir bölgenin biyolojik çeşitliliğinden parçalar taşımaktadır. Gerçekten de yeryüzündeki çok az coğrafyada böylesine farklı bir deneyimi yaşamak mümkündür. Bu rotanın ayrıntıları, Mucizeler Kesiti adlı PDF dosyasında sunulmuştur.

    Küçük bir kıta olarak da tanımlanabilecek olan Anadolu'nun benzersiz bir kara parçası olmasını sağlayan diğer bir nokta ise topografya ve iklimindeki çeşitlilik. Sıradağların, volkanların, kapalı havza göllerinin, taşkın ovalarının, karstik platoların, denizlerin ve büyüklü küçüklü pek çok nehrin birbirlerine olan yakınlıkları farklı iklimlerin aynı zaman dilimi içinde yan yana görülebilmesine neden olmakta.

  • Topografya ve iklimdeki çeşitlilik Türkiye'deki biyolojik çeşitliliğe iki boyutta yansıyor. Bunlardan ilki 'ekosistemlerin' yani doğal yaşam ortamlarının çeşitililiği: Subasar ormanları, fundalıklar, turbalıklar, bozkırlar, yüksek dağ ekositemleri ve tuzcul göller bunların en iyi örneklerinden.

    İşin diğer boyutu ise diğer alanlardan fiziksel ve iklimsel olarak kopmuş bölgeler açısından Anadolu'da tarifi zor bir çeşitliliğin bulunması. Bu çeşitliliğe bir de iklimsel özelliklerin zaman içindeki değişimleri ile toprak yapısındaki ve jeomorfolojideki değişkenlik eklendiğinde fiziksel izolasyonun etkisi daha da derinleşmekte. Tüm bunlar aynı zamanda biyolojik çeşitliliği artıran en temel kavramlardan birini, yani endemizmi oluşturan coğrafi koşulları sağlamakta. Yüksek dağ zirveleri, derin nehir vadileri, kapalı havza gölleri, fiziksel izolasyonun en üst düzeyde gözüktüğü ve bu nedenle sadece kendilerine özgü pek çok canlı türünü, yani endemik türü barındıran alanlardan.

    Buzul Çağları Zamanın oyunları 65 milyon yıl önce yaşananların ardından bitmiyor. Türkiye'nin biyolojik çeşitliliğini şekillendiren bir diğer önemli süreç 120 bin yıl ile 10 bin yıl öncesi arasında yaşanmış olan 'Buzul Dönemleri'. Bu dönemlerin ardından mikroklimatik özelliğe sahip alanlar daha da önemli bir rol üstlenerek Anadolu'nun bir mozaik görüntüsüne sahip olmasını sağlıyorlar.

    Havadaki aşırı soğuma ile karakterli dört buzul döneminin arasında, bu süreci parçalara bölen buzularası ısınma dönemleri yaşandı. Soğuma dönemleri sırasında kuzeyde yaşayan canlılar güneye doğru yayılmaya başladılar ve Anadolu pek çok canlı türü için önemli bir sığınak işlevi gördü. Canlılar için Türkiye'ye ulaşabilecekleri iki giriş kapısı vardı: Trakya ile Kuzeydoğu Anadolu. Kuzeyde yaşayan canlılar bu kapılardan girerek Anadolu'ya yerleştiler.

    Ancak Anadolu'yu kuzeydoğudan Antakya yönüne doğru ikiye bölen ve yüksek dağ silsilelerinden oluşan 'Anadolu Diyagonali' adlı fiziksel engel, bu iki kapıdan giriş yapan bazı canlıların birbirleri ile Anadolu'da yeniden buluşmalarına engel oldu. Hareket yeteneği az gelişmiş olan bitki türleri ve bazı hayvanlar, bu diyagonalin batı ve doğusunda bibirlerinden bağımsız olarak çoğalarak farklılaşmaya başladılar. Bu durum Anadolu'daki biyolojik çeşitliliğin daha da artmasını sağladı.

    Buzularası sıcak dönemlerde ise güneydeki canlı toplulukları kuzeye doğru harekete başladılar. Bu dönemlerde Antakya, Güneydoğu Anadolu ve Iğdır Ovası, Afrika ve çöl kökenli türler için giriş kapısı işlevi gördüler. Tüm bu güneye iniş ve kuzeye çıkışlar, Anadolu topografyasından doğan mikroklimatik zenginlik nedeniyle bu topraklar üzerinde çok daha şaşırtıcı izler bıraktı:

  • Güneyde olmasına rağmen serin ve nemli bir iklime sahip olan kara parçalarını kuzeyli türler, diğer yandan, kuzeyde olmasına karşın sıcak Akdeniz iklimi özelliklerini taşıyan alanları ise güneyli türler terk etmedi. Bugün Akdeniz'in tam yanı başında uzanan Amanos Dağları'nda Kardeniz ikliminin kayın ormanlarını, Kelkit Vadisi'nde ise Akdeniz'e özgü kızılçam ve sedir topluluklarını yaşatan şey buzul dönemlerinin izleri aslında.

    Buzul dönemleri ve aralarındaki gelgitler sadece Türkiye içindeki canlı topluluklarının yer değiştirmesini değil aynı zamanda Anadolu'dan çok daha kuzeyde yayılmış bazı türlerin buraya yerleşmelerini sağladı. Soğuk koşullara uyum sağlamış pek çok tür buzulların çekilmesiyle büyük ölçüde kuzeye doğru yayılmaya başlamış olsa da bazı bireyler Anadolu'daki yüksek dağların zirvelerine doğru yayıldı ve buralara yerleşti. Yüksek dağlar açısında çok zengin olan Doğu Anadolu, bugün asıl dağılışı kilometrelerce kuzeyde olan pek çok canlı türüne ev sahipliği yapmakta. Kadife ördek (Melanitta fusca) bu dönemlerin Türkiye'de bıraktığı izlere en iyi örneklerden biri. Aslında Avrupa, Asya ve Amerika'nın en kuzey enlemlerinde yaşayan bu tür, şaşırtıcı bir şekilde Doğu Anadolu'daki bazı yüksek rakımlı dağ göllerinde yaşamaya devam etmekte. Bu gibi esas dağılışından uzakta ve kopuk olarak yaşayan canlı topluklarına bugün 'enklav' adını veriyoruz.

    Anadolu'nun bugünkü sureti yukarıda konu edilen nedenlerin birleşmeleri sonucunda her bir taşı ayrı bir efsaneyi tarif eden bir mozaik haline dönüştü. Türkiye'nin biyolojik çeşitlilik atlasını çizebilmek için onu oluşturan birimlerin neler olduğunu ve bunların birbiriyle ilişkisini anlamak gerek. Daha da önemli olansa, Anadolu doğasının tek bir bütün olduğunu, onu oluşturan parçaların ancak tümünün bir arada kaldıkları sürece var olabileceklerini anlayabilmek.
    26 nisan 2007

    Güven Eken, Güneşin Aydemir, Bahtiyar Kurt, Gökmen Yalçın, Esra Başak, Ö. Emre Can

    Kaynak:
    Yeşil Atlas - Sayı 3 - Kasım 2000

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu