YUKARI

Haberler

Eklenme Tarihi: 06 Ağustos 2007

Suyu israf edenin yağmur duası kabul olur mu!

  • TEMA Vakfı Başkanı Nihat Gökyiğit, iklim kıyametine karşı tek bir umuttan söz ediyor. ÖZEL RÖPORTAJ

    6 Ağustos 2007 - Vatan

    TEMA Vakfı Başkanı Nihat Gökyiğit, iklim kıyametine karşı tek bir umuttan söz ediyor: İnsan... “Gözü tok olmayı öğrenir, yeryüzünün nimetlerini hoyratça tüketmekten vazgeçersek susuzlukla baş edebiliriz” diyor.

    Peki ya yağmur duası, bir çözüm olur mu? En azından suyun kıymetini kavramamız açısından önemli olduğunu söylüyor Gökyiğit, bir ekleme yapmayı ihmal etmeden; “Suyu israf edenin yağmur duası kabul olur mu!”

    Ömrünün önemli bir bölümünü Türk sanayiine vakfetti. Tekfen Holding’deki son yıllarında ise topraklarımızı müdafaa etmek için Hayrettin Karaca ve 30 işadamıyla birlikte TEMA’yı kurdu. Yıllarca “Her yıl Kıbrıs kadar toprak kaybediyoruz” sloganıyla Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri olan erozyona karşı halkı bilinçlendirmek için uğraştılar. Ve başarılı da oldular, zira her zaman makul ve olabilir hedefler koydular. “Türkiye çöl olmasın” diye diye dillerinde tüy bitti. Halka ulaştılar, ama politikacılara dinletemediler. Bugün susuzluk kapımızda, Konya çöl sanki!.. Bırakın kıraç İç Anadolu’yu, yağmur zengini Karadeniz bile çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya. Nihat Gökyiğit, “Ben demedim mi?” diyecek bir insan değil. Çözümün kavgadan geçmediğini bilecek kadar bilge. “Dünyanın başı belada, doğru, ama hâlâ bir umut var” diyor. Felaket tellallığının felakete kapı araladığının farkında. Peki umut nerede? Tabii ki insanda. Gözü tok insan sayısı arttıkça, israfın da o kadar azalacağını söylüyor. Neden iklim kıyameti yaşanıyor? Çünkü yeryüzünün nimetlerini müsrifçe yağmaladık. Niye susuzluk çekiyoruz? Çünkü, bitmez tükenmez sandık. Gökyiğit’e göre günlük çözümler de önemli, ama bu felaketin tek bir gerçek çözümü var, tasarruf... Sifondaki suyun miktarını azaltmaktan tutun da, diş fırçalarken musluğu kapalı tutmaya kadar... İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile birlikte hayata geçirdikleri ’Suyunu Boşa Harcama’ kampanyası buna bir örnek. Bu sayede günde tam 25 bin tanker su tasarrufu sağlanmış. Hiç küçümsemeyin, günde 250 bin tankerlik su tüketimi olan İstanbul için hiç de fena değil, ama yeterli de değil. Eğer ki bu yüzde 10’luk tasarruf yüzde 30-40’a çıkarsa, susuzluk kapımızda bekleyecek, eve giremeyecek!

    Şimdi bu tasarruf kampanyalarının tüm yurda yayılması için çabalıyor TEMA... Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne de bu teklifi götürmüşler, cevap alamamışlar. Gökyiğit sitem etmiyor, “Onların çok acil bir su meselesi vardı. Herhalde önerimizi değerlendirmeye fırsat bulamadılar” diyor. Umutla Ankara’dan da bir “Olur” bekliyor...

    Niye bu kadar susuzluk çekiyoruz? Yoksa Melih Gökçek’in dediği gibi derdi veren de, kurtaracak olan da Allah mı?
    Doğal varlıklarımız neler?
    Başta toprak, yeşil örtü, su ve hava... Son 50 yılda, bu varlıklarımızı hızla tüketmeye, kirletmeye, tahrip etmeye başladık. Yenilenmelerine fırsat tanımadık. Bir yandan nüfusun çok aşırı hızla artması, diğer yandan korkunç bir israfın da beraberinde geldiği dünyada doğal varlıkların bu derece tahrip edilmesi birtakım sıkıntıları meydana getirdi. Başta da iklim değişikliğini... Buna ’iklim kıyameti’ de diyebiliriz. Bugüne kadar senaryo diye bahsediliyordu, artık başımızda. Ne yazık ki giderek de daha fazla hissedeceğiz bu kıyameti. Bütün canlılar hissedecek.

    Şu anda hissetmiyorlar mı?
    Hissediyorlar ama daha fazla hissedecekler. İklim değişikliğinin getirdiği pek çok olumsuzluk var. Toprak gittiği zaman yeşil örtü de gidiyor. Yeşil örtü olmadığı zaman havadaki oksijen azalıyor. Su azalıyor. Hepsini birden etkiliyor iklim değişikliği. Aralarında akıl almaz bir sistem var. O bozuluyor. Çeşit çeşit sorun çıkıyor. En önemlisi susuzluk tabii... Şu anda dünyada 1 milyardan fazla insan sağlıklı içme suyundan mahrum. Çamurlu suyu bardağa koyuyor, üstünü mendiliyle kapatıp, süzerek içiyor. Mendili açarsanız, içinde bazı canlılar bile görebilirsiniz. Dünya bu noktaya geldi.

    Peki susuzluk çözülemeyecek bir sorun mu?
    Çözebilmenin başında şu var; ‘Yağmur yağıyor, demek ki su sonsuz bir varlık, tükenmez, kirlenmez’ diye bakmamak lazım. Maalesef şimdiye kadar hep öyle görmüşüz. Hep ’Sudan ucuz’ demişiz mesela. Yani hiç kıymeti yok. ‘Havadan sudan konuştular’ demişiz. Yani o kadar önemsiz şeylerden...

    Oysa bugün havadan sudan konuşmak en önemli konu oldu...
    ’Ekmek elden su gölden’ demişiz... Bütün bunlar suya verdiğimiz önemi gösteriyor. Ama bizim ceddimiz bir şey daha demiş; ’Su gibi aziz ol! Su gibi ömrün olsun.’ Demek ki suyun çok önemli bir varlık olduğunu, susuz hiçbir hayatın olamayacağını atalarımız biliyormuş. Anadolu’da 40 medeniyet gelmiş geçmiş. Tarihçiler araştırıyor, bunların yükselişi suyu ve toprağı iyi kullanırken olmuş. Yıkılışı da suyu ve toprağı yanlış kullanırken... İşte bugün bu nüfus artışıyla eğer suya bu önemi vermezsek başımız dertten kurtulmaz.

    Dünyanın başı belada

    Bu aşamaya gelinceye kadar görememiş miyiz tehlikenin boyutlarını?
    Başka ülkelerde de yeni yeni görülmeye başlandı. Bakın dünyanın en büyük çevre felaketi Aral Gölü’nde yaşanıyor. Mesele suyun yanlış kullanılması... Aral Gölü dünyanın en büyük iç göllerinden biri. Sularında dünyanın en verimli balıkları yetişiyordu. Sovyet Ordusu’nu İkinci Dünya Savaşı’nda balıkla besleyen göldü. Ama Sovyetler ne yaptı? Bu gölü besleyen iki nehri çevirdi pamuk tarlalarına...

    Nehirlerin yolunu değiştirdiler yani...
    Evet. Ne kadar pamuk elde ederiz? Şu kadar. Peki Aral Gölü’nden ne kadar balık elde ediyoruz? Bu kadar. Hesabı yaptılar. ’100 misli pamuk elde edeceğiz. Unutun Aral Gölü’nü’ dediler.

    Aral Gölü kurtulacak mı peki?
    Çok geç. Aral Gölü’nün geri kazanılması mümkün değil artık.

    Yani hep doğanın dengesini bozduğumuz için susuzluk çekiyoruz...
    Tabii... Şimdi bakın, bir dönem Türkiye’de büyük bir sıtma salgını vardı. ‘Sıtmayı bataklıkta kurutmak lazım’ dedik. Bataklıkları kuruttuk. Herkes alkışladı. Çünkü o zaman bu doğru diye biliniyordu. Dünyada da böyleydi. Ama o sulak alanları kurutmanın doğal dengelere çok büyük zarar verdiği sonradan anlaşıldı. Yani bu bir tek bize mahsus değil. Bütün dünyada da böyle. Doğaya karşı ilgi yeni yeni artmaya başladı. 20 yıl önce böyle değildi.

    O zaman politikacıları da suçlamayalım, öyle mi?
    Öyle. Hiç kimseyi suçlamayalım. Bütün dünyada idareciler böyleydi.

    Suçlamayalım ama Melih Gökçek’in önüne bir belge konmuş. ‘Ankara susuz kalacak. Bir an önce baraj kurmanız gerek’ denmiş. O da ‘Bizim birinci önceliğimiz metro’ demiş...
    Her yazılana da inanmayalım. Benim kızım Vahide’nin, Sait Halim Paşa Yalısı’nda düğünü oldu. Ertesi günü gazetede ’Müzmin bekarlardan Nihat Gökyiğit nihayet dünyaevine girdi’ diye yazı çıktı. Birinci sayfada.

    Kaç yıl önce oldu bu düğün?
    25 yıl oldu herhalde... O yüzden Gökçek’le ilgili yazılan doğru mu? Acaba gerçekten ’Benim önceliğim metro’ dedi mi? Yoksa ’Bu projenin maliyeti fazla. Başka bir proje üzerinde çalışalım mı?’ dedi.

    Peki Melen ve Kızılırmak’ın taşınmasına ne diyorsunuz?
    Doğru değil. Bu nehirlerden su taşımak yörenin tüm ekosistemini altüst eder.

    İstanbul’da her gün 25 bin tanker su tasarruf ediliyor


    Suyun tasarruflu kullanılması için İstanbul’da Kadir Topbaş’la bir çalışma yaptınız. Aynı teklifi Melih Gökçek’e de götürdünüz mü?
    Tabii... 1.5 ay kadar önce onlara da teklif götürdük ama onların su sorunu çok daha acil çözülmesi gerektiği için belki değerlendirmek için fırsat bulamadılar...

    Ne kadar dikkatli konuşuyorsunuz...
    Bizim gibi sivil toplum kurumlarının bu işi benimsetmeleri çok kolay değil. Çünkü yasa koyucu değilsiniz, yürütücü değilsiniz... Kavga ederek bir yere varamayız. Sivas’tan bir temsilcimiz dedi ki, ‘Birisi bana eşek’ dedi. Gözlerimin güzel olduğunu düşündüm. Onun gibi... Hem hiçbir şey için geç değil, bir an önce bu çalışmayı yapmalarında fayda var. İstanbul Belediyesi çok akıllı, çok süratli hareket etti. Hemen işbirliğine gitti. Birçok telefon alıyoruz; ‘Ne iyi yaptınız?’ diye... Herkes bilinçlenmeye başladı. 4 kişilik bir aile eğer uyarılarımızı dikkate alırsa yılda 140 ton su tasarrufu yapabilecek. Düşünün İstanbul’da yaklaşık 4-5 milyon konut var. Bu konutların her birinde 140 ton su tasarrufu yapabilirsek ne mutlu bize.

    Bir günde ne kadar su kullanıyoruz İstanbul’da?
    2.5 milyon metreküp.

    Yani?
    En basit hesapla 2.5 milyon ton su deyince, bir sıfır atın, 250 bin tanker eder. Çünkü her bir su tankeri 10 ton su alıyor. Biz 250 bin tanker suyun yüzde 10’unu tasarruf ettik. Yani 25 bin tanker su. Hedefimiz yüzde 30-40 oranında tasarrufa ulaşmak.

    İki zeytin ağacı tam 500 yıldır birbirlerine sarılmış yaşıyor

    Nihat Gökyiğit’le iklim felaketini küçük bir cennet bahçesinde, eşinin adını verdiği ’Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’nde konuştuk. İki zeytin ağacının sarmaşdolaş bizi izlediği bir yerde... İşte bu iki ağacın insana, kıssadan hisse çıkaran öyküsünü Nihat Bey’in ağzından dinleyin: “İki zeytin ağacı yan yana... Biri diyor ki, ’Sonum geldi. Artık benden hayır yok. Ben gidiyorum.’ Korkuyor... Diğeri diyor ki, ’Hiç telaş etme. Ben sana sarılırım, daha bir müddet yaşarız.’ Sımsıkı sarılıyor... 500 yıldan fazladır yaşıyorlar... Biz bu anıt ağacı İznik’ten getirdik buraya... Bakın ne kadar mutlular. Yemyeşil dallar bile vermeye başladılar...” Gökyiğit, 83 yaşın bilgeliğiyle anlatırken, içim ürperiyor. Gidin görün, o iki ağacın hayata nasıl sarıldığını... Ve daha 52 bin çeşit bitkiyi... Doğanın zenginliğini, güzelliğini hissedeceksiniz ve dahası hiçbir yerde bulamayacağınız sevgiyi bulacaksınız.

    Karnı açlarla gözü açlar arasında denge olmalı

    Nüfus artışı ve susuzluk arasında nasıl bir bağlantı var?
    Dünyanın başı dertte. İki önemli sebep var. Birincisi hızlı nüfus artışı. Diğeri de korkunç israf ve tüketim. Geri kalmış ülkelerde nüfus artmaya devam ediyor. Gelişmiş ülkeler diyorlar ki, ‘Dünya bu nüfusu çekemez, bunu durdurun.’ Onlar da ‘Güzel söylüyorsunuz ama bir Amerikalı çocuk doğduğunda 30 çocuğa eşdeğerde dünya nimetlerini alıp götürüyor’ diyorlar. Onun için bu iki kıskaç arasında dünyanın başı dertte. Çare aşırı tüketimi, israfı önlemek.

    Yani karnı açlarla gözü açlar sorununu çözmemiz lazım...
    Evet.

    Peki yağmur duası işe yarar mı?
    Tabii... Hıristiyanlar bile ne diyor? ’Yaradandan yürekten istersen alırsın’ diyor. O insanlar çaresizlik içinde dua etti diye bir zarar geldi mi, hayır. En azından insanların susuzluk karşısında bilinçlenmelerine, suyun kıymetini anlamalarına yardımcı oluyor dualar. Yalvarıyor, ’Yarabbim bana su ver’ diye... Suya muhtaç olduğunu anlıyor. Ama hakiki yağmur duasını şu ağaç yapıyor. Hani bazılarının ’cansız’ diye gördükleri, bazılarının da ne kadar odun çıkar diye baktığı ağaç... O insanların vay haline! Bu ağaç canlı, mübarek. Bu ağaç yağmur duasına çıkar der ki, ’Yarabbim bana geçen bir rahmet verdin ya, ben yapraklarımla, dallarımla aldım, her bir damlasını köklerimle toprağa indirdim, yeraltı sularına kattım. Kirletmedim. Ziyan etmedim. İsraf etmedim. Onu rastgele kullanmadım, büyük bir adalet içinde akarsulara, kaynak sularına dağıttım. Suyun bir kısmını da çıkarttım yapraklarıma. Onun da bir kısmını buharlaştırıyorum. Isıyı birkaç derece aşağıya çekiyorum. Bulutların işini de kolaylaştırıyorum. Bana yine rahmet verir misin yarabbi!’ Ağaç böyle yakarıyor Allah’a. Ve onun duası kabul ediliyor.

    Peki Allah ağacın duasını kabul ediyor, ya kulunkini?
    Tabii ağacınkini kabul eder. O suya karşı hiçbir suç işlemedi ki! Onu canı gibi sevdi, korudu. İnsanoğlunun duası, eğer çevreyi kirletiyorsa, suyu israf ediyorsa kabul edilir mi?

    Susuzluk, açlığın habercisi!

    Şu anda Türkiye’nin birinci önceliği ne olmalı?
    Susuzlukla beraber beslenmede de sancılar yaşamaya başlayacağız. Öncelikler arasında muhakkak bu konular olmalı. İklim değişikliğiyle birlikte pek çok sıkıntı gelecek. Gıda, açlık, yoksulluk... Hastalıklara karşı bir mukavemeti var insanların. Ama susuzlukla birlikte tanışmadığımız bakterilerle tanışacağız. Onların yaratacağı birçok sorun var. Onun için iklim kıyameti diyoruz. Ne yazık ki bu giderek daha fazla hissedilecek.

    Peki çare?
    Çare, doğal varlıkları olabildiğince az, israf etmeden, dikkatlice kullanmak. Başta yeşil örtü olmak üzere. Anadolu’da hep şunu duyarsınız, ’Yeşili olmayan köyün deresi kuru olur’ derler. Çünkü ikisi de çok ilintili birbiriyle. Onun için yeşil örtünün genişletilmesi, TEMA’nın en büyük hedeflerinden biri.

    http://www9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=06.08.2007&Newsid=131144&Categoryid=1    

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu