YUKARI

Haberler

Eklenme Tarihi: 12 Eylül 2007

Kyoto'nun çemberi genişliyor

  • Ülkelerin küresel ısınmayı önlemek için imzaladıkları Kyoto Protokolü'nün ilk aşaması 2012'de sona eriyor. Şimdi 2012 sonrası tartışılıyor. Aralık'ta Bali'de yapılacak zirvede gelişmiş ülkelerin yeni sera gazı azaltım oranları, 2009'da Kopenhag'da yapılacak toplantıda da gelişmekte olan ülkelerin konumları belli olacak. Türkiye'nin ne yapacağı ise bilinmiyor.

    Ülkelerin küresel ısınmayı önlemek için imzaladıkları Kyoto Protokolü'nün ilk aşaması 2012'de sona eriyor. Şimdi 2012 sonrası tartışılıyor. Aralık'ta Bali'de yapılacak zirvede gelişmiş ülkelerin yeni sera gazı azaltım oranları, 2009'da Kopenhag'da yapılacak toplantıda da gelişmekte olan ülkelerin konumları belli olacak. Türkiye'nin ne yapacağı ise bilinmiyor.
    Dünya, bir tarafta kuraklıklar ve orman yangınları, diğer tarafta da sellerle karşı karşıya. Bütün bu afetlerin sebebi artık herkes tarafından biliniyor ve kabul ediliyor; küresel ısınma, daha doğrusu, küresel iklim değişikliği. Sanayi devrimiyle birlikte fosil yakıt kullanımına geçen ve atmosferdeki sera gazlarının en büyük sorumluları olan bugünün gelişmiş ülkeleri, gidişatı tersine çevirmenin yollarını arıyorlar. Bunun için 1992 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) oluşturuldu. Ardından 1997'de Kyoto Protokolü (KP) ortaya çıktı. KP, 35 sanayi ülkesinin 2012 yılına kadar karbondioksit emisyonlarını 1990'a göre yüzde 5 indirimini öngörüyor. Ancak emisyonların baş sorumlusu ABD, henüz KP'yi imzalamadı. Ayrıca, hızlı büyüme gösteren Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkeler, Protokolde yükümlülük dışı olduklarından KP'nin etkisi tartışılıyor.

    Ancak şimdi başka bir döneme giriliyor. KP'nin ilk aşaması 2012'de sona eriyor, ülkeler artık 2012 sonrasında bu konuda neler yapılması gerektiğini tartışıyorlar. 2012 sonrası postKyoto olarak da adlandırılıyor. PostKyoto'nun, şimdiki Kyoto'dan daha radikal önlemler içermesi bekleniyor, çünkü konuyla ilgili hazırlanan bilimsel raporlar, tehlikenin boyutunu gözler önüne seriyor. Haziranda yapılan G8 zirvesinde ABD Başkanı George Bush bile, küresel ısınmaya yol açan gazlarla mücadele için küresel hedefler belirlenmesini deklare etti. Yani ABD, 2012 sonrasında mücadeleye katılmayı planlıyor. Avrupa Birliği (AB) ise, bu konudaki liderliğini devam ettirmek ve KP'nin ilk aşamasına oranla daha sıkı ve bağlayıcı önlemler almak istiyor. Bahsi geçilen miktar, 2020'ye kadar yüzde 2030 arasında bir indirim, 2050'ye kadar ise yarı yarıya bir azaltım. Kyoto sonrası, Aralık'ta Endonezya'ya bağlı Bali Adası'nda düzenlenecek toplantıda ele alınacak.

    Kim elini taşın altına sokacak?

    Bölgesel Çevre MerkeziREC Türkiye'nin İklim Değişikliği Proje Yöneticisi Yunus Arıkan, 2006 yılında Nairobi'de gerçekleştirilen KP'nin 2. Taraflar Buluşması'nın, Protokolün 2012 sonrasında nasıl ilerleyeceğine dair tartışmaların resmen başlamasıyla sonuçlandığına değiniyor. Nairobi'nin sonuçlarının bir anlamda, henüz emeklemekte olan bebeğin anaokulu hazırlıklarına başlaması olarak da yorumlanabileceğine işaret eden Arıkan, şunları söylüyor: "Nairobi'de alınan kararlar arasında en dikkat çekicilerinden birisi şu oldu; 2012 sonrasında gelişmekte olan ülkelerin herhangi bir yükümlülük almak için, öncelikle Ek-B ya da Ek-I'de listelenen gelişmiş ülkelerin 2012 sonrası nasıl ve hangi oranda yükümlülük alacaklarını görmek istemeleri. Bir başka deyişle, Çin, Brezilya, Hindistan, Güney Kore, Meksika, Endonezya gibi gelişmekte olan ülkeler, 2012 sonrasında Avrupa, Amerika, Rusya, Japonya gibi gelişmiş ülkelerin "ellerini taşın altına soktuğu oranda" kendileri de bazı gönüllü adımlar atabileceklerini ortaya koydular. Bu nedenle 2007 yılında Bali'de öncelikle gelişmiş ülkelerin 2012 sonrasındaki yükümlülükleri belirlenecek, 2008 yılında ise gelişmekte olan ülkelerin bu küresel çabalara ne kadar katkı koyabilecekleri tartışılmaya başlanacak."

    KP'nin eksikleri

    Yunus Arıkan, Protokolün şu andaki eksikliklerine dikkat çekiyor. KP'nin ilk yaptırım dönemini 2008-2012 yılları için belirlediğini dile getiren Arıkan, "Protokol metninde 2. yaptırım döneminin ne kadar süre olacağına dair herhangi bir öngörüde bulunulmuyor. Diğer bir nokta ise, sera gazı salımlarını azaltma yükümlülüğü olarak tanımlanan Ek-B listesinde sadece sözleşmenin Ek-I listesinde yer alan ülkeler olması. Bu da, Çin, Brezilya, Hindistan gibi oldukça fazla sera gazı salımına sahip olan ülkelerin ve sözleşmenin Ek-I listesinde yer almayan diğer gelişmekte olan ülkelerin, KP kapsamında ekonomik açıdan zorlayacak herhangi bir yükümlülük almamasına yol açıyor" diyor. Arıkan'a göre, diğer bir eksiklik tanımlanan sektörlerle ilgili. REC Türkiye temsilcisi, konuyu şöyle açıklıyor: "KP'nin Ek-A listesi salım kısıtlaması yapılacak sektörleri ve gazları belirliyor. Ancak uluslararası sivil havacılıktan ya da ormansızlaşmadan kaynaklanan sera gazı salımları dahil edilmemiş. Dolayısıyla KP'ye taraf olan ülkelerde dahi, Ek-B listesinde yer almayan sektörlerin ve gazların salımları artmakta, ancak 2012'ye kadar bu alanlardaki salım artışlarında herhangi bir sınırlama ya da azaltma için KP'de bir yaptırım bulunmuyor."

    "ABD izliyor"

    ABD, KP'yi bugüne kadar reddetse de, 2012 sonrası için alınacak önlemlere katılacak gibi görünüyor. Özellikle demokratların iktidara gelmeleri halinde KP'ye katılacakları tahmin ediliyor. Arıkan, ABD'nin tutumunu şöyle değerlendiriyor: "ABD, KP ve 2012 sonrasına dair süreci, resmen olmasa da, özellikle Suudi Arabistan ve Kanada gibi ülkeler ya da özel sektör sivil toplum kuruluşlarının (STK) oluşumları üzerinden yakından takip ediyor. Bununla beraber Asya Pasifik Ortaklığı gibi yeni oluşumlarla da 2012 sonrasını şekillendirmeye çalışıyor. ABD ve yandaşlarının ısrarlı bir şekilde süreci 'Kyoto sonrası (post-Kyoto)' olarak tanımlama çabaları bu noktada dikkat çekiyor. Özellikle KP'yi daha da iyileştirilerek ilerletilmesini savunan çevreler, Kyotosonrası ekolünün öngördüğü yeni sürecin, iklim değişikliğini engelleme açısından KP'den daha da geride olabileceği endişesini taşıdığı için, süreci daha çok '2012-sonrası (post-2012)' olarak tanımlamayı tercih edi yorlar. Bu çevreler, ABD'de 2009 yılı Ocak ayından sonra gelecek yeni federal yönetimin KP'ye daha yakın olabileceği umudunu taşıyorlar."

    Çin, Hindistan, Brezilya

    Çin ve Hindistan'ın durumları kritik. Çünkü Çin'deki inanılmaz ekonomik büyüme ülkeyi sera gazları salımında ilk sıralara yükseltiyor. Örneğin ülkede her hafta yeni bir termik santral açılıyor. Ayrıca, Çin'in 1.5 milyara yaklaşan nüfusuyla kişi başı salımının dünya ortalamasının çok altında olduğunu vurguluyor. Yunus Arıkan, Çin, Hindistan ve Brezilya'nın durumunu şöyle özetliyor: "Çin, Haziran 2007'de gerçekleştirilen G8 Zirvesi'yle aynı anda açıklanan Ulusal Eylem Planı'nda özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının yüzde 10'a çıkarılması, enerji verimliliğinin radikal bir şekilde arttırılmasını içeren pek çok eylemi resmen açıklayarak küresel iklim değişikliği ile savaşımda, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesi gereğince üstüne düşeni yaptığını ortaya koyuyor. Hindistan benzer bir planı Kasım 2007'de açıklamayı planlıyor. Brezilya ise, özellikle biyoyakıtlarda dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer alarak ve 1997 yılında ortaya attığı 'iklim değişikliğinde tarihsel sorumluluk' kavramı ile müzakerelere yön veriyor. Bu nedenlerle, bu 3 ülkenin en azından 2050 yılına kadar mutlak sera gazı azaltım hedefi almaya yanaşmayacağı, ancak sera gazı salımlarını kontrol etmek için çaba harcayacakları ve CDM yatırımlarını kendi ülkelerine çekmeye devam edecekleri öngörülüyor."

    Bali kilit zirve

    İklim değişikliğiyle ilgili Birleşmiş Milletler'in 13. Taraflar Konferansı ve 3. Taraflar Buluşması (COP13/MOP3) 3-14 Aralık tarihleri arasında Bali'de yapılacak. Arıkan, "Bali'de, 2012 sonrasındaki ikinci dönemin yaklaşık olarak kaç yıl süreceği, mevcut Ek-B listesine (KP'ye göre yükümlülüğü olan ülkeler) yeni katılım olup olmayacağı, mevcut Ek-B listesinin toplam salım hedefinin ne olacağı, KP kapsamındaki Uyum Fonu'nun hangi kuruluş tarafından yönetileceği gibi soruların yanıtlarının genel hatlarıyla ortaya çıkabileceği tahmin ediliyor. Gelişmekte olan ülkelerin sürece nasıl katılacağı 2008 yılında, ABD'nin konumunun da 2009 yılında netleşeceği tahmin ediliyor. Bu alanda elde edilecek başarılar, AB'nin birlik olarak ne kadar güçlü davranacağı ve gelişmekte olan ülkeler ve ABD arasındaki işbirliğini olumlu yönde ne kadar ilerletebileceğine bağlı olacak" şeklinde konuşuyor.

    Türkiye için yeni liste

    Türkiye'nin hangi pozisyonda yer alacağı ise hâlâ soru işareti. Çerçeve sözleşmesinde Ek-1 listesinde, ancak diğer Ek-1 listesinde yer alan gelişmiş ülkeler gibi, sera gazı azaltım yükümlülüğü veren EkB listesinde, özel konumu nedeniyle yer almayan tek ülke. Fakat AB üyeliği sürecinde yükümlülük alması yönünde baskı yapılması muhtemel, çünkü Türkiye atmosfere en çok sera gazı salan OECD üyesi. Arıkan, Türkiye'nin durumunu ve gelecekte alabileceği pozisyonu şu şekilde anlatıyor: "Türkiye, toplam sera gazı salımları açısından ilk 25 ülke arasında. Türkiye, 2012 sonrasında da EkB dışı konumunu sürdürmeli. EkB listesine girmek, bir anlamda Türkiye için KP'de 'oldukça kalın bir kırmızı çizgi.' Eğer dikkatli ve aktif bir strateji izlenirse, Türkiye 2012 sonrasında, 'OECD üyesi olan ancak AB üyesi olmayan Ek-B Dışı Ülkeler' şeklinde yeni bir tanımlamayla yeni bir Ek-C grubu oluşturarak gönüllü ve daha esnek yükümlülükler alabilmeyi öngörebilir. Bu yükümlülükler arasında, belirlenecek herhangi bir yıl referans alınarak, yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji ve elektrikte kullanımının oranını artırmak, birim üretim başına ya da Gayri Safi Yurt İçi Hasıla başına sera gazı salımını azaltmak gibi hedefler koyabilir. Bu hedeflere ulaşmak için, yeni bir tür Temiz Enerji Mekanizması (CDM) düzeneğinin tanımlanması önerilerek, halen Çin, Brezilya, Hindistan ve Meksika'ya doğru hızla akan, özellikle yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği alanındaki uluslararası yatırımların, 2012 sonrasında Türkiye'ye de yönlendirilmesi sağlanabilir." Arıkan'ın bir başka değindiği konuysa, Türkiye'nin 2012 sonrasındaki süreçte, tahminen 2020'ye kadarki dönemde, EkB dışı ülke olarak KP'ye resmen katılmasının, AB üyelik süreci öncesinde Türkiye ile AB arasındaki işbirliğinin de geliştirilmesine yardımcı olabileceği. Arıkan, "Türkiye, siyasi olarak KP'ye katılarak bu alanda ABABD arasında çekişme ve rekabet içerisinde de AB'ye destek olabilir ve AB'nin diğer gelişmekte olan ülkelerle ilişkisine olumlu katkı sağlayabilir" diye konuşuyor.

    Nihai karar 2009'da Kopenhag'da

    AB, postKyoto ya da post-2012'de yine yönlendirici bir rol oynayacak. Avrupa Çevre Ajansı İklim Değişikliği ve Enerji Bölümü Proje Yöneticisi Etem Karakaya da, postKyoto'yla ilgili grupların kendi aralarında hâlâ pozisyon belirlemeye çalıştıklarını kaydediyor. Karakaya, 2009 yılında yapılacak Kopenhag COP toplantısında nihai kararın alınacağını belirtiyor.
    Kyoto donemi için belirlenen 1990 yılının yüzde 5 altına inme hedefinin hiçbir bilimsel temeli olmadığını savunan Karakaya, "Azaltım oranları, 2050'li yıllara kadar en az yüzde 50 civarında olmalı. AB, 2020 yılı için yüzde 20, diğer ülkeler de sorumluluk alırsa yüzde 30 sera gazı azaltımı hedefi koydu. Bazı ülkeler zaten 2050 yılı için yüzde 50 ve üzerinde resmi hedef belirlediler" diyor.

    ABD daha yapıcı

    Karakaya'ya göre de, ABD'nin Kyoto konusunda önceki döneme göre farklı bir yönelime gittiği görülüyor. Karakaya, "Bangkok'ta katıldığım 3. IPCC toplantısında bu olumlu gelişmeyi bizzat gördüm. Çok zorlu geçen ve özellikle Çin'in problem çıkardığı üç günlük toplantı boyunca ABD daha yapıcı bir üslup takınmıştı. Benim de dahil olduğum AB delegeleriyle görüşmelerinde artık üstü kapalı da olsa çözümde yer almaları gerektiğini belirttiler. Bush ve uzmanlarının ise hâlâ açıkça emisyon hedefi almak gibi bir görüşü yok. Sürekli teknolojik gelişme ile emisyonları azaltmayı gündeme getiriyorlar" şeklinde konuşuyor.

    Karbon gömme öne çıkıyor

    Etem Karakaya, 2012 sonrası yeni anlaşmada teknolojiye yatırımın önemli bir unsur olarak göze çarpacağını dile getiriyor. Özellikle karbon tutma ve depolama (CCS) teknolojisinin çok önemli bir çözüm olarak görüldüğünün altını çizen Karakaya, "Türkiye gibi kömür rezervleri bol olan ülkeler için bu CCS teknolojisi çok önemli. Ayrıca emisyon ticareti ve özellikle CDM daha bir sürdürülebilir kalkınma ağırlıklı olarak geliştirilecek. Adaptasyon konusunda önemli fon ve düzenlemeler getirilebilir" diye konuşuyor.
    Bali'deki zirve son G8 toplantısında alınan karara göre ABD'nin öncülüğünde gerçekleştirilecek. Karakaya, son durumu şu şekilde özetliyor: "AB ve Japonya, zirvede Kyoto sonrasının konuşulacak olmasını çok önemsiyor. Ancak bu tartışmaların nasıl sonuçlanacağı belli değil. Gelişmiş ülkelerle birlikte Çin, Brezilya, Meksika, Güney Kore gibi ülkelerin yer aldığı 15 en kirletici ülke arasında çok büyük görüş ayrılıkları var. Meksika, açıkça hiçbir yükümlülük almayacağını belirtti. Çin artık en önemli aktör. Ancak emisyon yoğunluklarında teknolojik gelişme konusunda kendisini geliştirebileceğini belirtiyor. Bence bir uzlaşma çıkabilir."
    Sema TOKAT

    http://www.globalenerji.com.tr/hab-23000205-101,37@2300.html    

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu