YUKARI

Haberler

Eklenme Tarihi: 17 Aralık 2020

Doğa ile birlikte çalışarak gezegenimizi dönüştürebiliriz

  • Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) İnsani Gelişme Raporu’na göre; koronavirüs salgını, dünyanın karşı karşıya olduğu en yeni kriz ancak insanların doğa üzerindeki baskısı son bulmazsa sonuncusu da olmayacak.

    Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) İnsani Gelişme Raporu’na göre; koronavirüs salgını, dünyanın karşı karşıya olduğu en yeni kriz ancak insanların doğa üzerindeki baskısı son bulmazsa sonuncusu da olmayacak. Rapor, ülkelerin karbondioksit emisyonları ve madde ayak izini hesaba katan, deneysel nitelikte yeni bir insani gelişme endeksi daha ortaya koyuyor.

    İnsani gelişme cesur adımlara bağlı
    Rapor, dünya liderlerinin önünde tek seçenek olduğunu vurguluyor: ‘Ya çevre ve doğa üzerindeki ağır baskıları azaltmak için cesur adımlar atacağız ya da insani gelişme duracak.’ UNDP Başkanı Achim Steiner endeksle ilgili olarak yaptığı açıklamada, “İnsanlar, gezegenimiz üzerinde her zamankinden çok daha büyük bir güce sahip. Koronavirüs salgını, rekor sıcaklıklar ve hızla artan eşitsizlik ortamında, karbon ve tüketim ayak izlerimizin artık üstü örtülemez hale geldiği bir zamanda bu gücümüzü, ilerlemeyle neyi kastettiğimizi yeniden tanımlamak için kullanmanın tam zamanı. Bu raporda gördüğümüz gibi, dünyada hiçbir ülke, gezegenimiz üzerinde ağır baskı yaratmadan, çok yüksek insani gelişmeyi başarabilmiş değil. Bu yanlışı düzeltecek ilk nesil bizler olabiliriz. İnsani gelişmenin önündeki sınır budur” diyor.

    Antroposen çağı başlıyor
    Rapora göre, insanlığın ve dünyanın, Antroposen veya İnsan Çağı denilebilecek tamamen yeni bir jeolojik çağa girdiği bu dönemde, tüm ülkelerin, insanların gezegene yaptıkları tehlikeli baskıları eksiksiz göz önünde tutarak kendi ilerleme yollarını yeniden tasarlaması, değişimi önleyen devasa güç ve fırsat eşitsizliklerini ortadan kaldırmasının zamanı geldi. İşte bu savı daha açık biçimde ortaya koymak üzere, İnsani Gelişme Raporu’nun ‘Önümüzdeki Sınır: İnsani Gelişme ve Antroposen’ başlıklı 30. Yıl Baskısı; yıllık İnsani Gelişme Endeksi’ne deneysel nitelikte yeni bir mercekle bakıyor. Ülkelerin karbondioksit emisyonu ve madde ayak izlerinden oluşan iki yeni unsuru daha hesaplamalara katmak suretiyle ülkelerin sağlık, eğitim ve yaşam standardını ölçen İnsani Gelişmişlik Endeksi’ni (İGE) uyarlayan yeni endeks, hem insanların hem de gezegenimizin esenliği, insanlığın gelişmesini tanımlamada kritik unsurlar olarak kabul edilirse, küresel gelişme resminin nasıl değişeceğini ortaya koyuyor.

    Yeni bir küresel tablo ortaya çıkıyor
    Yeni uyarlamadan doğan Gezegensel Baskılara Uyarlanmış İGE (yani GİGE) ile birlikte, insani gelişmeye ilişkin daha az kıvanç verici bir resim çizen ancak daha açık değerlendirmeler sağlayan yeni bir küresel tablo ortaya çıkıyor. Örneğin, 50’yi aşkın ülke, çok yüksek insani gelişme grubundan aşağıya düşüyor. Bu durum; ülkelerin fosil yakıtlara ve madde ayak izine bağımlılığını yansıtıyor. Bu uyarlama sonucu, Kosta Rika, Moldova ve Panama gibi ülkeler ise 30 sıra yukarı çıkıyor; bu da gezegenimizin üzerinde daha az baskı uygulamanın mümkün olduğunu gösteriyor. Raporun lansmanına ev sahipliği yapan İsveç’in Başbakanı Stefan Löfven; “İnsani Gelişme Raporu, Birleşmiş Milletler’in önemli ürünlerinden biri. Eylemin gerekli olduğu bir dönemde, iklim değişikliği ve eşitsizlikler gibi çağımızı tanımlayan sorunlara daha büyük vurgu yapan yeni nesil İnsani Gelişme Raporları, çabalarımızı istediğimiz geleceği yaratmaya yöneltmemize rehberlik ediyor” diyor.

    Doğaya karşı değil doğayla birlikte çalışılmalı
    Rapora göre; insani gelişmenin önündeki sınır, bir yanda sosyal normlar, değerler, hükümetler ve mali teşvikleri dönüştürürken, diğer yanda da doğaya karşı değil doğayla birlikte çalışmayı gerektiriyor. Örneğin, yeni tahminlere göre dünyanın en yoksul ülkeleri 2100 yılına kadar, iklim değişikliği nedeniyle her yıl 100’ü aşkın gün aşırı hava olayına maruz kalabilecek ancak Paris Anlaşması’nın gerekleri tam olarak yerine getirilirse bu rakam yarıya düşürülebilecek. Öte yandan, fosil yakıtlara sağlanan sübvansiyonlar da sürdürülüyor. Raporda Uluslararası Para Fonu’nun bir çalışmasından yapılan alıntıya göre, kamu tarafından finanse edilen fosil yakıt sübvansiyonlarının toplumlara toplam maliyeti (dolaylı maliyetler dahil) yılda 5 trilyon ABD dolarından, diğer bir deyişle, küresel gayrisafi hasılanın yüzde 6.5’inden daha fazla. Rapora göre; yeniden ağaçlandırma ve mevcut ormanlara daha iyi bakma dahi tek başına, Sanayi Devrimi öncesi döneme kıyasla küresel sıcaklık artışının 2° C dereceye ulaşmasını önlemek için 2030 yılına kadar almak zorunda olunan önlemlerin yaklaşık dörtte birine karşılık gelebilir.

    İlişkimizi dönüştürmemiz gerek
    BM Genel Sekreteri’nin Gençlik Temsilcisi Jayathma Wickramanayake, “İnsanlık inanılmaz şeyleri başarmış olsa da, gezegenimizi bedelsiz edinilmiş bir hak gibi gördüğümüz apaçık ortada. Dünyanın her köşesinde gençler seslerini duyuruyor, şimdiye kadar yapılanların ortak geleceğimizi tehlikeye soktuğunu biliyorlar. 2020 İnsani Gelişme Raporu’nda ortaya konulduğu üzere, gezegenimizle ilişkimizi dönüştürmemiz gerekiyor: Enerji ve madde tüketimini daha sürdürülebilir kılmalıyız, her gencin eğitim almasını ve sağlıklı bir dünyanın sunduğu tüm güzelliklerin keyfine varabilmesini sağlamalıyız” diyor. UNDP İnsani Gelişme Raporu Ofisi Direktörü ve Raporun başyazarı Pedro Conceiçâo da; “İnsanların gezegensel baskıları nasıl yaşadıkları, toplumların nasıl işlediğine bağlıdır. Toplumların kusurlu düzeni insanları ve gezegenimizi karşı karşıya getiriyor” diyor. Rapor ayrıca şunu gösteriyor: Ülkelerin kendi içinde ve birbirleri arasında var olan, sömürgecilik ve ırkçılıkta derin kökleri olan eşitsizlikler, daha varsıl olanların doğadan daha çok yararlanması ancak bedelini başkalarına yüklemesi anlamına geliyor. Bu da, yoksul olanların olanaklarını aşırı biçimde sınırlıyor ve bu konuda yapabileceklerini asgariye düşürüyor. Örneğin, Amazon’daki yerli halkların sahip olduğu araziler, salt kişi başına, küresel gelir dağılımında en tepedeki yüzde 1’in saldığı karbondioksit eşdeğerini absorbe ediyor. Ancak yerli halkların yaşadığı zorluk, baskı ve ayrımcılık hâlâ devam ediyor, karar mekanizmalarında çok az söz hakkına sahipler.

    Dengesizlikler ortadan kalkmalı
    Yazarlara göre, etnik temelde ayrımcılık ise çoğu kez toplumların ağır biçimde etkilenmesine, zehirli atıklar veya aşırı kirlenme gibi yüksek düzeyde çevresel risklere maruz kalmalarına neden oluyor. Bu trend, tüm kıtalarda kentsel alanlarda hep tekrarlanıyor. Bu yeniçağda tüm insanların gelişmesini sağlayacak biçimde gezegensel baskıların azaltılması için, dönüşümü engelleyen devasa güç ve fırsat dengesizliklerinin ortadan kaldırılması gerekiyor. Rapor, kamu eyleminin bu eşitsizlikleri giderebileceğini savunuyor; artan oranlı vergilendirmeden önleyici yatırım ve sigorta yoluyla kıyı toplumlarını korumaya uzanan yelpazede örnekler veriyor. Böyle bir önlem, dünyada kıyılarda yaşayan 840 milyon insanın yaşamını güvenceye kavuşturabilir. Ancak, bu eylemlerin insanlarla gezegenimizi daha şiddetli biçimde karşı karşıya getirmesini önlemek amacıyla, eşgüdümlü ve uyumlu çaba gerekiyor. Pedro Conceiçâo şöyle diyor; “İnsani gelişmenin önündeki sınır, insanlar ile doğa arasında seçim yapmakla ilgili değil; eşitsiz ve karbon-yoğun büyümenin sürüklediği insani gelişmenin artık sonuna geldiğimizi kabul etmekle ilgili. Eşitsizlikleri gidermek, yeniliklerden yararlanmak ve doğayla birlikte çalışmak suretiyle insani gelişme, hem toplumları hem de gezegenimizi destekleyecek dönüşümsel adımı atabilir.”

    2020 İnsani Gelişme Raporu ve UNDP’nin deneysel nitelikteki Gezegensel Baskılara Uyarlanmış İGE analizleri hakkında daha fazla bilgi için: http://hdr.undp.org/en/2020-report

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu