YUKARI

Öyküler

Yazar: Pakize İşcan | Eklenme Tarihi: 21 Aralık 2012
kar_oykusu

Kar Öyküsü

  • Yılın ilk karı şehrimize bu sabah düştü! Biliyorsunuz Aralık, kış mevsiminin ilk ayı. Sonbahar yağmurları yerini daha sert esen rüzgârlara bırakmıştı.

    Yılbaşından önce kar yağar diye bekliyorduk çünkü ne de olsa kışın sembolü kar, sizce de öyle değil mi?

    Kar yağmadan geçen kış, kış sayılır mı hiç? Özellikle yeni yıla girerken şöyle lapa lapa bir kar yağmalı, damlar, çatılar, ağaçlar bembeyaz karla örtülmeli, şehir büyülü bir güzelliğe bürünmeli.

    Bu sabah -her sabah olduğu gibi- uyanır uyanmaz önce müziğimi açtım. Müzik olmazsa olmazım, özellikle Açık Radyo'mla güne merhaba demem lazım. Sonra perdeleri açtım. Tabii camı da; tertemiz dipdiri hava dolsun odama.

    Aa! O da ne! Kar yağıyor! İçimdeki çocuk başladı çığlık atmaya, sanki hemen kaşkolü, bereyi, eldivenleri takıp sokağa fırlayacakmış gibi. Sıcak bölgenin çocuğuyum ben, bizim çocukluğumuzda kar yağmazdı bizim oralara, karı, kartpostallarda görürdük, o nedenle bütün yılbaşı kartlarını mutlaka karlı olanlarından seçerdim. Hele simliyse, Noel baba binmiş arabasına çocuklara bir sürü hediye götürüyorsa onlardan bir sürü alırdım. Şimdi artık kimse kart atmıyor sevdiklerine; mektuplar yazmıyor kendi el yazılarıyla, günlerce, kime, nasıl kart göndersem acaba heyecanıyla kart seçmiyor. Ne güzel heyecanlardı onlar!

  • Şimdi hayat hızlandı, herkes bir harala gürele içinde, böyle inceliklere kimsenin ayıracak zamanı yok; ya internetten kısacık kutlamalar yazılıyor ya da (unutulmazsa tabii) telefonla kutlanıyor. Giderek daha az iletişim kuruyoruz iletişim çağı dediğimiz bu çağda! Bu yalnızlıklar, bu sanal zaman darlıklarımız bizim içimizdeki yalnızlıklarımızı büyütüyor diye düşünüyor, hüzünleniyorum.

    Önce havadaki kar kokusunu derin derin içime çektim; tertemiz, capcanlı doğa kokusu. Şehrin göbeğinde, işlek bir caddede olsa bu kokuyu almak zor, bizim semt ve sokak sakin, pek taşıt da geçmez ayrıca. Biraz daha yağarsa kar, çocuklar okul dönüşlerinde soluğu burada alırlar. Burası yokuş bir sokak, tam çocuklara göre, kayacak bir şey bulan buraya gelecek akşamüzeri; cıvıl cıvıl gülüşen, bağrışan çocuk sesleri yağacak sokağa karla birlikte.

    Sonra penceremdeki rengârenk sıklamenlerimi hemen içeri aldım, donmasınlar diye. Kedim bayıldı bu işe, başladı her yaprağını, her dalını koklamaya. Suçluluk duydum onun böyle bir iştahla çiçeklere saldırmasını görünce, onu evde tutmaktan, dışarı bırakmadığımdan ötürü biraz tuhaf hissettim kendimi. Özlemiş garibim doğanın kokusunu. Ama ne koklamak! “Burnun düşecek, dur bir nefes al” dediysem de kim dinler. Bıraktım doya doya koklasın, isterse yesin birkaç yaprak. Gerçekten de yemeye başladı, midesine dokunur belki diye saksıları onun ulaşamayacağı bir yere kaldırdım. Kızgın bir bakış attı. Bu sefer de ben tınmadım onu.

  • Karın bütün çirkinlikleri örten yanı güzel, ayrıca havadaki mikropları kırması, toprağa düştüğünde de sayısız faydasının olması şahane ama ya sokak çocukları! Evsizler! Sokak hayvanları! Yiyecek bulmakta zorlanan bütün hayvanlar! Bizim evin arka bahçesi kedi cenneti; hepsi birbirinden güzel.

    Hele iki yavru var, on beş günden beri onlara ben bakıyorum, bu kadar da mı güzel olunur, dedirten cinsten! Şimdi onların yiyecek bulması daha zor, evdeki kedime mamasını vermeden önce onlarınkini verdim.

    Fakat dışarısı çok vahşi, önce büyük kediler saldırıyor yemeğe, küçükleri tıslayarak geri püskürtüyorlar, o zaman ben de küçükler karınlarını doyurana kadar bekliyorum, koca vahşileri yaklaştırmıyorum, küçükler doyduktan sonra şimdi sıra sizde, deyip onlara da duvarın üstüne yiyecek koyuyorum.

    Karın, ulaşımı, şehir trafiğini etkilemesi kötü, bir de karlar erimeye başlarken bütün cadde ve sokakların çamurla kaplanması fena tabii. Daha iyi bir şehircilik ve şehir planlamacılığı yapıldığında bu sorunlar ortadan kalkacak, diğer Batılı ve gelişmiş ülkelerdeki gibi kar sorun olmaktan çıkacak bizim ülkemizde de diye umudumu hiç yitirmiyorum

  • Gelişmek deyince aklıma geldi, son günlerde medyada dillerden düşürmedikleri şu kıyamet senaryosu da ne? Bu kadar saçmalığa pes doğrusu dedirtiyorlar insana. Neymiş efendim, Maya takvimine göre, 21 Aralık dünyanın sonuymuş, dünyada iki yer (Biri Fransa’da, diğeri de Şirince) yıkılmadan ayakta kalacak, sadece oradaki insanlar hayatta kalacakmış.

    Nasıl bir mantık, nasıl bir cahillik bu? Sizler de tuhaf buldunuz bu söylentileri, değil mi? Tamamen cahil, edilgen, aklını kullanmayan insanlar için oluşturulmuş bir gündem bu. Nasılsa söz konusu olan tarih geçip gidecek, herkes bu saçmalığa gülecek.

    Bu güzel dünyanın sevgiye, şefkate, akla, bilime ihtiyacı var. Bizi uyutan, uyuşturan, umutsuzluğa düşüren ve insanların arasına düşmanlık tohumları eken her türlü düşünceyi sorgulayıp geri püskürtmeliyiz diye inanıyorum ben, ne dersiniz?

    Bakın kış geldi. Yeni yıla da az kaldı. Yeni umutlarımız, yepyeni planlarımız var gerçekleştirmek için çabalayacağımız ve heyecan duyacağımız.

    Sizin ne gibi umutlarınız, dilekleriniz, planlarınız var merak ediyorum aslında, keşke birlikte paylaşsak…

    Fotoğraf: Jale Beşkonaklı