YUKARI

İklim Değişikliği

Eklenme Tarihi: 04 Temmuz 2025

Gençler, iklim krizi ve çözüm önerileri

  • İklim krizine duyulan öfke doğru yönlendirildiğinde dönüşüm için güçlü bir itici güç olabilir

    İklim değişikliği dendiğinde akla genellikle eriyen buzullar, orman yangınları veya yükselen deniz seviyeleri geliyor. Oysa bu kriz, çok daha sessiz ama bir o kadar da etkili bir başka alana daha nüfuz ediyor: Zihinsel ve duygusal sağlık. Özellikle gençler, bu büyüyen tehdit karşısında derin bir kaygı ve gelecek korkusu taşıyor. ‘İklim anksiyetesi’ olarak adlandırılan bu durum, yalnızca bir endişe hali değil; odaklanma sorunlarından uykusuzluğa, hatta depresyona kadar uzanabilen ciddi sonuçlara yol açabiliyor. Ancak uzmanlar, bu duyguların bastırılması yerine doğru yollarla ifade edilmesi ve dönüştürülmesinin hem bireysel hem toplumsal olarak iyileştirici olabileceğini vurguluyor.

    İklim krizi neden duygusal yük oluşturuyor?
    İklim krizi, sadece fiziksel çevre üzerinde değil, insan ruh sağlığı üzerinde de derin etkiler yaratıyor. Özellikle gençler için bu kriz, geleceğe dair umutları gölgeleyen büyük bir belirsizlik anlamına geliyor. Hangi mesleği seçeceklerini, nerede yaşayacaklarını ya da çocuk sahibi olup olmamayı bile bu krizin gidişatına göre düşünmeye başlıyorlar. Bu belirsizlik hali; kaygı, korku, öfke ve zaman zaman suçluluk duygusuyla birleşerek psikolojik bir baskıya dönüşebiliyor. Bu durumun temelinde, insanların doğa ile kurduğu bağın zarar görmesi yatıyor. Ormanların yok oluşu, canlı türlerinin kaybı ya da hava kirliliği gibi somut kayıplar, bireylerde bir tür ‘çevresel yas’ duygusu yaratıyor. Doğaya karşı duyulan sorumluluk ve yetersizlik hissi ise zamanla ruhsal yükü artırıyor. Bu duygular bastırıldığında daha da derinleşebiliyor ancak doğru ifade yolları ve destekleyici ortamlarla bu yük hafifletilebiliyor.

    Gençlerin ruh halindeki değişim: Kaygıdan umuda
    Euronews ve AP’nin (Associated Press) yayımladığı güncel habere göre, iklim değişikliğinin en görünmez ama en yıkıcı etkilerinden biri gençlerin ruh sağlığında kendini gösteriyor. Haberde görüşlerine yer verilen iklim psikologları ve eğitimciler, iklim krizi karşısında gençlerin yaşadığı duygusal dalgalanmaların giderek arttığını belirtiyor. Kaygı, keder, çaresizlik ve öfke gibi duygular, özellikle geleceğe dair umutlarını şekillendirmeye çalışan gençler için yoğun bir baskı unsuru haline gelmiş durumda. Ancak bu karamsar tabloyu değiştirmek mümkün. Uzmanlar, iklimle ilgili kaygıların bastırılması yerine, yapıcı eylemlerle dönüştürülmesinin daha sağlıklı sonuçlar verdiğini vurguluyor. Topluluk temelli projelere katılmak, doğayla yeniden bağ kurmak, bireysel katkıların anlamını fark etmek gençlerin bu kaygıları umutla dengeleyebilmesine yardımcı oluyor. Bu da, duygusal olarak çökkünlükten çıkıp ‘fark yaratma’ isteğine evrilen güçlü bir dönüşümün mümkün olduğunu gösteriyor.

    Toplulukla güçlenmek: Yalnız değilsiniz!
    İklim psikoloğu Laura Robinson’ın da belirttiği gibi, iklim krizinin yarattığı duygusal yükle başa çıkmanın en etkili yollarından biri, insanın yalnız olmadığını hissetmesi. Benzer kaygıları taşıyan bireylerle bir araya gelmek hem dayanışma hissini artırıyor hem de çözüm üretme sürecini daha anlamlı hale getiriyor. Euronews’ün haberinde yer alan uzman görüşleri de, topluluk içinde aktif olmanın ve yerel düzeyde eyleme geçmenin psikolojik etkilerine dikkat çekiyor. Bu kapsamda, mahallenizde küçük bir çevre girişimi başlatmak, okulda bir iklim kulübü kurmak ya da yerel bir doğa koruma projesine katılmak sadece çevreye değil, ruh sağlığına da iyi gelebiliyor. Robinson, bireysel katkıların toplu bir etkiye dönüşmesinin hem doğayı hem de insan ilişkilerini güçlendirdiğini söylüyor. Ayrıca bu tür faaliyetler kişisel anlamda bir kontrol duygusu kazandırarak çaresizlik hissini azaltıyor. Çünkü çoğu zaman sorunla yalnız başa çıkamayacağımızı bilmek bile, büyük bir rahatlama sağlayabiliyor.

    Pozitif sandviç tekniği ile sağlıklı iletişim
    Zor duygular hakkında konuşmak her zaman kolay değildir, hele konu iklim krizi gibi geniş ve belirsizlik dolu bir mesele olduğunda. Bu nedenle iklim psikoloğu Laura Robinson, duygusal yükü paylaşırken ‘Pozitif sandviç’ adı verilen bir iletişim yöntemini öneriyor. Euronews’ün haberinde de yer verilen bu yöntem, hem konuşan kişinin hem de dinleyenin psikolojik dengesini korumasına yardımcı olabiliyor. Pozitif sandviç yaklaşımı, konuşmaya umut verici bir bilgiyle başlamayı, ardından zorlayıcı gerçekleri paylaşmayı ve sohbeti yine olumlu bir örnekle bitirmeyi içeriyor. Örneğin; “Geçen ay şehirdeki karbon salımı azalmış. Bu, güzel bir gelişme. Ama aynı zamanda orman yangınları artıyor ve bu beni çok endişelendiriyor. Yine de geçen hafta topluluk olarak yeni bir fidan dikme kampanyası başlattık, bu bana umut veriyor.” Bu tür bir yapı, hem paylaşımı daha etkili kılar hem de karşınızdakinin savunmaya geçmeden sizi dinlemesine olanak tanır. Bu yöntem, özellikle çocuklar, gençler ya da iklim kaygısını henüz fark edememiş yetişkinlerle yapılan sohbetlerde çok işe yarayabiliyor. Çünkü amaç sadece bilgilendirmek değil; aynı zamanda umut aşılamak ve kolektif iyileşme için bir zemin oluşturmak.

    Aile içi davranışlarla sürdürülebilir bir gelecek modeli
    İklim kriziyle mücadelede bireysel eylemler kadar aile içinde sergilenen tutumlar da büyük önem taşıyor. Euronews’ün haberinde yer alan 39 yaşındaki Phoebe Yu’nun hikâyesi, bu konuda ilham verici bir örnek sunuyor. Yu, sürdürülebilirlik odaklı bir MBA (İşletme Yönetimi Yüksek Lisansı) yapmak için kariyerini değiştiriyor, luffa bitkisinden yapılan çevre dostu süngerler üretiyor ve tüm bunları 6 yaşındaki oğluyla birlikte sürdürüyor. Aile olarak elektrikli araç kullanmaları, et tüketiminden kaçınmaları, geri dönüşüm yapmaları ve hava yolculuklarını sınırlandırmaları yalnızca çevresel etkileri azaltmakla kalmıyor; aynı zamanda çocuklarına güçlü bir örnek sunuyor. Bu davranış biçimi, çocukların dünyayı nasıl algıladıklarını ve çevreyle nasıl bir ilişki kuracaklarını doğrudan etkiliyor. Yu’nun yaklaşımı, “Çocuklara söylemekten çok göstermek gerekir” ilkesine dayanıyor. Çünkü çocuklar, ebeveynlerinin günlük tercihleri ve yaşam biçimleriyle şekilleniyor. Bu nedenle evde yapılan her küçük eylem -kompost yapmak, su tasarrufu sağlamak ya da doğayı konuşmak- sürdürülebilirlik kültürünü içselleştirmeleri açısından çok değerli bir eğitim alanı oluşturuyor.

    Okullar ve öğretmenler için yeni yaklaşımlar
    İklim krizinin gençler üzerindeki psikolojik etkilerini hafifletmek için okullara ve öğretmenlere de önemli görevler düşüyor. Euronews’ün haberinde yer alan öğretmen Britnee Reid, bu konuda yürütülen öncü bir eğitim programının parçası. ABD’de bir sanal devlet okulunda fen bilgisi öğretmeni olan Reid, iklimle ilgili duyguları tanıma ve bu duygularla başa çıkma konusunda öğrencilere destek sunan bir araç setinin pilot uygulamasına katılmış. Bu araç seti, öğrencilere çevreyle ilişkilerini anlamlandırma fırsatı veriyor. Örneğin, doğayla olan kişisel deneyimlerini zaman çizelgesi üzerinde işaretlemeleri gibi etkinlikler, sadece bilgi değil, aynı zamanda duygusal farkındalık da kazandırıyor. Reid, öğrencilerin endişe, öfke ya da korku gibi duygularını ifade ettiklerinde daha sonra bu duyguların harekete dönüşme ihtimalinin arttığını gözlemliyor. Bu tür yaklaşımlar, gençlerin hem iklim krizini daha derinlemesine anlamalarını sağlıyor hem de kendilerini yalnız hissetmeden, çözüm üretmeye katkı sunabileceklerini fark etmelerine yardımcı oluyor. Eğitim sistemine entegre edilen bu gibi psikolojik destek uygulamaları, geleceğin daha dayanıklı ve bilinçli bireylerini yetiştirmek açısından oldukça kıymetli.

    Kolektif gücün farkına varmak
    İklim krizinin karşısında birey olarak kendini yetersiz ve güçsüz hissetmek oldukça yaygın bir durum. Ancak Euronews’ün haberine göre, fizikçi ve iklim bilimci Kate Marvel, bu düşünceye karşı güçlü bir mesaj veriyor: “Toplu olarak inanılmaz derecede güçlüyüz.” Marvel, insanların çevreyi koruma sürecinde kendilerini yalnız değil, büyük bir kolektifin parçası olarak görmelerinin çok daha etkili sonuçlar doğuracağını savunuyor. Bu bakış açısı, kaygı ve umutsuzluk gibi duyguların temelinde yatan güçsüzlük hissini dönüştürmeye yardımcı oluyor. Çünkü bireysel eylemler, toplumsal farkındalıkla birleştiğinde gerçek değişimin kapılarını aralayabiliyor. Geri dönüşüm yapmak, enerji tasarrufuna dikkat etmek ya da iklim adaleti için imza kampanyalarına katılmak küçük destekler gibi görünebilir. Ancak bu adımlar, kolektif bir iradenin parçası olduğunda büyük etkiler yaratabiliyor. Marvel’ın da vurguladığı gibi, önemli olan yalnızca ne hissettiğimiz değil, bu duygularla ne yaptığımız. İklim krizi karşısında hissedilen öfke ya da korku, doğru yönlendirildiğinde dönüşüm için güçlü birer itici güç olabilir. Önemli olan, bu duyguları bastırmak değil, onları dayanışma ve eylemle anlamlı bir şekilde ifade edebilmektir.

Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu