YUKARI

İklim Değişikliği

Eklenme Tarihi: 17 Eylül 2025

COP30 öncesi ders notları

  • COP30 öncesinde çevre anlaşmalarının neden başarısız olduğunu, Montreal Protokolü’nün nasıl bir istisna oluşturduğunu ve geleceğe dair dersleri keşfedin.

    İklim değişikliği, yirmi birinci yüzyılın en acil küresel sorunlarından biri olmaya devam ediyor. Onlarca yıldır dünya liderleri çözüm arayışıyla masaya oturuyor; Kyoto Protokolü’nden (1997) Paris Anlaşması’na (2015) kadar birçok uluslararası anlaşma imzalandı. Ancak küresel emisyonlar artmayı sürdürürken, biyolojik çeşitlilik hızla azalıyor. Montreal Protokolü gibi istisnai başarılar dışında, çevre anlaşmaları vadettikleri etkiyi yaratmakta zorlanıyor. 2025’te Earth.Org’da yayımlanan bir analize göre, uluslararası çevre anlaşmalarının çoğu belirsizlik, aşırı geniş kapsam ve bağlayıcılığın zayıflığı nedeniyle etkisiz kalıyor. COP30 (Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı) yaklaşırken, dünya artık yalnızca yeni hedefler belirlemekle değil, geçmiş başarısızlıklardan ders çıkarmakla da karşı karşıya.

    Anlaşmaların zayıf noktası belirsizlik
    Çevre anlaşmalarının en sık karşılaşılan sorunlarından biri, yeterince açık olmamaları. Metinlerde yer alan ‘makul’, ‘orantılı’ ya da ‘en iyi teknikler’ gibi ifadeler, farklı ülkelerce farklı yorumlanıyor. Kısa vadede bu belirsizlik, daha çok devletin anlaşmaya katılmasını sağlasa da uzun vadede uygulamayı zorlaştırıyor. Avrupa Birliği’nin Su Çerçeve Direktifi buna iyi bir örnek. Anlaşmanın dayandığı muğlak kavramlar, kimi üye devletlere çevresel hedeflerden kolayca muafiyet alma imkânı tanıyor. Sonuç olarak, beklenen su koruma politikaları kâğıt üzerinde kalıyor.

    Herkesi kapsıyor ama sonuç yok
    Çevre anlaşmalarının başarısız olmasının bir diğer nedeni de fazla geniş tutulmaları. Küresel ölçekte hazırlanan metinler, çok sayıda devleti masaya oturtuyor ama aynı zamanda yükümlülüklerin sulandırılmasına yol açıyor. Paris Anlaşması, bunun tipik bir örneği. Her ülke kendi iklim hedefini belirliyor (NDC), bu da kimi devletlerin son derece düşük taahhütlerle sürece dahil olmasına imkân tanıyor. Benzer şekilde, Kyoto Protokolü’nde gelişmekte olan büyük emitörlerin (Hindistan, Çin) bağlayıcı yükümlülüklerden muaf tutulması, küresel emisyonları düşürme çabasını zayıflattı. Buna karşın, bölgesel anlaşmaların genellikle daha etkili olduğu görülüyor. Ortak çıkarları ve benzer ekonomik yapıları olan ülkeler, daha somut adımlar atabiliyor.

    Taahhütler yüzeyde kalıyor
    Çevre anlaşmalarının çoğu, kâğıt üzerinde büyük hedefler sunsa da uygulamada zayıf kalıyor. Bunun nedeni, anlaşmaların yeterince derin olmaması. Yani ne kadar bağlayıcı oldukları ve ihlallerin nasıl cezalandırılacağı belirsiz kalıyor. Örneğin Kyoto Protokolü, gelişmiş ülkeler için belirli emisyon azaltım hedefleri ön görüyordu. Ancak yaptırımların sınırlı olması, yükümlülükleri yerine getirmeyen devletler için ciddi bir caydırıcılık yaratmadı. Paris Anlaşması ise çok daha esnek yapısıyla aslında devletlerin gönüllü taahhütlerine dayandı ve ‘Uymazsanız ne olur?’ sorusuna güçlü bir yanıt veremedi. Oysa araştırmalar, yaptırım mekanizmaları olan anlaşmaların çok daha etkili olduğunu gösteriyor. Yani asıl mesele, yalnızca hedefler koymak değil; bu hedeflerin gerçekten hayata geçirilmesini güvence altına almak.

    COP30 devletler için kritik bir sınav niteliğinde
    İklim krizinin giderek derinleştiği bir dönemde COP30, devletler için kritik bir sınav niteliğinde. Geçmişteki zayıf taahhütler ve eksik uygulamalar, bugünkü tabloyu hazırladı. Artık uluslararası çevre hukukunun geleceği, belirsizlikten uzak, bölgesel iş birliğiyle desteklenen ve yaptırımlarla güçlendirilmiş anlaşmalara bağlı. Montreal Protokolü’nün başarısı bize umut veriyor: Net hedefler, güçlü izleme mekanizmaları ve yaptırımlar olduğunda ilerleme mümkün. Ancak Paris Anlaşması örneğinde olduğu gibi yüzeysel taahhütler, yalnızca zaman kaybettiriyor. COP30’un gerçekten bir dönüm noktası olabilmesi için, devletlerin yalnızca masada değil, sahada da cesur adımlar atması gerekiyor. Başarı; maliyetli, siyasi açıdan zor ama bir o kadar da gerekli bir ‘iklim diplomasisi’nden geçiyor.


Çocuklar İçin

Keşfet ? Öyküler Kitap Kurdu